28 Mayıs 2013 Salı

bıldırcın yağmuru

Zeki Müren'in bir şiir kitabı var: Bıldırcın Yağmuru. Bulabilirsem alacağım mutlaka. Kitaptan içime işleyen iki şiiri seçtim okudum içim almadı hicran ki ne hicran! bir de onlara kardeş iki şarkıyı çaldım kendime eziyet olsun diye!  Bir kez daha sevdim Zeki Müren'i. Şarkılarını değil yalnızca, kendisini. Açtım bir belgesel seyrettim insan hiç görmediği tanımadığı birini özler mi? Şeker hastalığını, anjiyosunu, babaannesini anlatışını, nazara inancını,   güzel türkçe konuşmaya küçük yaşta yemin ettiğini, her gün içtiği avuç dolusu renkli ilacı yukarıdan bakınca lunaparka benzetişini,  hiç aşık oldunuz mu sorusuna verdiği cevap sırasında dolan gözlerini nasıl sevdim. Nasıl güzel bir insan geçti bu dünyadan dedim. Güzel adamlar güzel de seviyormuş be kardeşim dedim.  Volver'i dinleseydi severdi dedim bir de. Ülkü Tamer, çok canım sıkılıyor kuş vuralım istersen demişti. Zeki Müren kitapta 'hasret kurşunuyla dün dört karga vurdum'  diyor. İnsan sıkıntıdan ve aşktan katil olabilir. Murtahan Mungan da bir şiirinde kork benden sevgilim ahiretin olurum senin bu kadar çok seven öldürmesini de bilir ölümü göze alan yaşamasını da bilir diyordu. Her sabah uyanıp uyanıp kendini bir kez daha öldürdükten sonra rutin olarak yaşıyor taklidi yapan tüm hayaletlere gelsin!





Kara Rıhtım

saclarin gunah koksa
kirpiklerin ihanetten dokulse
tirnaklarindan yabanci ellerin soguklugu suzulünse
rihtimda bekleyenin benim
yasarken bahcen
gocunce mezarin kalbimdir derdin
icine gommek icin mi kiydin bana
hic gelmesen de bekleyecegim
guvertelerde ucusan nice el var
bana da bir siyah mendil sallayan olur bir gun
yanlislikla
seni saadet kuslarinin kanadi getirmisti
leylek gagalarinda yaban ulkelere gocesin diye mi
ruhumun iklimine uysan ne olurdu
ben degistirirdim dunyami ya da isteseydin
dileseydin kutuplarda taze hurma toplardim ellerimle
ekvator damlarindan buzlar sarkitirdim
gitmek istedin
ne gonlunun iklimi
ne ruhundaki mevsimler...
hepsi bahane gitmek istedin
bekleyeni olan rahat gider
benim de bekleyenim olsaydi rahat giderdim
nereye...
senin ulkene
hic donmesen de bekleyecegim
guvertelerde ucusan nice el var
bir gun bana da bir siyah mendil sallayan olacak yanlislikla
ben... ben...
gozlerim beklemekten kor olmus
hasret sarkilari soyleyecegim iskelelerde


Ekvator Tesbihim 
ekvator tesbihim…
sonbahar bakışlarında yeşerir, yeşeriverir aşk
nisan defnesinde dal gibi
geçmişin karanlıklarında ürperir, ürperiverir kin
gözbebeklerimde hal gibi

gönlüme kilit vurdum paslı altından der, deyiverir gözlerin
dudakların çal gibi.
çocukluğumun kış odasında, yorgun şiltede boynum
tedirgin rüyalarımda bugünler masal gibi.

ya o gözler?ah o gözler…
arısı sen, peteği ben
acı buruk bal gibi

ayrılalım bitsin artık
haykıran sen, sızlanan ben
vermem derken, deli gönlüm al diyor.
en acı gerçekleriyle hayat
paslı çivilerde gözbebeklerimiz
karanlıklarla siyahlar pembe bir hayal gibi.

ufuklardan gelen ses
kuduran bulutlar
yerçekimi gök kanunu
ceviz kabuğunda okyanus
bağımsız bir sal gibi.

telve yalardım çocukken
beyaz fincan ak hayal
gönlümün ta derini
simsiyah bir fal gibi

ekşi kokan matador
riya dolu ispanyol kızı
gönülleri tekmeleyen topuklar
ümitlerim, sol omzumdan kaymış kıpkırmızı şal gibi.
göğe açık avuçlarım, ekvator tesbihimde dualar
dudakların git dese, bakışların “kal” gibi.

-bir oyku ki: "bir oyku ki, leyla'sı, mecnun'u ben/ bir oyku ki arzu'su, kamber'i ben/ bir oyku ki gulu, sitemkarı ben/ bir oyku ki yari ben, agyarı ben/ oykum kara/ uykum kara/ benligim/ uzaklara, uzaklara, uzaklara"

  Zeki Müren - Bıldırcın Yağmuru 1965


                                                                                   

14 Mayıs 2013 Salı

kelimeler


Eve döndüğümde dayımla Arap gitmişlerdi. Doğruca oturma odasına koştum, kimse yoktu.
Geride bıraktıkları tek şey vücutlarının ve içtikleri tütünün kokusuydu.
"Ne konuştular?" diye sordum anneme.
"Dinlemedim."
"Hiç konuştular mı peki?"
"Bilmem."
"Konuşmadılar yani."
"Bazı insanlar bir şey anlatmak istediklerinde konuşurlar, bazılarının bir şey anlatmak için konuşmaya  ihtiyaçları yoktur" dedi annem.
"Hiçbir şey söylemezsen nasıl konuşursun ki?" diye merakla sordum.
"Sössüz konuşursun. Biz daima sözsüz konuşuyoruz".
"Öyleyse kelimeler ne işe yarıyor?"
"Çoğu zaman hiçbir şeye. Çoğu zaman da asıl söylemek istediklerini gizlemeye ya da bilinmesini istemediklerini saklamaya yararlar."
"Peki onlar da konuşuyor mu?"
"Sanırım konuşuyorlar. Oturup kahve ve sigara içiyorlar. Ağızlarını hiç açmıyorlar, yine de devamlı konuşuyorlar. Birbirlerini anlıyorlar, bunun için de ağızlarını açmaya ihtiyaçları yok, çünkü saklayacakları bir şey yok."

(Zavallı Bağrı Yanık Arap, William Saroyan, Aras Yayıncılık)

kierkegaard

Adını güzel telaffuz da edebilseydim iyiydi de neyse öğrenicem artık. Wittgenstein, Baudrillard derken sonunda içlerinde en az benim kadar (!) karamsar ve umutsuz olanını bulmanın huzuru içindeyim. Bütün metinleri efkârlı. Tıpkı sevdiğim gibi.  Efkârın kökü düşünmekten tefekkürden geliyor. E adam filozof elbette efkarlı olacak! Ama yok işte bundaki melankoliye bulaşmıyor, adabıyla yapıyor söylüyor. Melankolik filozof hiç çekilmez, derdi yokken dert arar adamı şişirir ama efkârlısının gerçekten derdi vardır da onu düşünür söyler; ondan sevdim adamceğizi. Gerçi kendisi benden tam 200 yıl önce yaşamış. Yapacak bir şey yok bazen beklediğinizi sandığınız kişi asıl bekleyendir. sizin onu beklediğinizden çok daha fazla beklemiştir ve yorulup geldiğinizde çoktan gitmiştir. Kim kime geç kalmış asla bilemeyiz. Zaman garip bir mefum. Herneyse Soren'i diyordum. Kendisi için komşuları toplayıp mukabele mi düzenlesem ruhuna yasin mi okusam irmik helvası mı kavursam bilemedim öyle bir minnet duygusu besliyorum anacım!
Bilmeyen varsa M. Mukadder Yakupoğlu'nun çevirisiyle Doğubatı yayınevinden çıkan Ölümcül hastalık umutsuzluk kitabıyla  başlangıç yapabilir. Metnin özgün adı Sygdommen til Döden. Bir filozofu iki üç aforizmasıyla tanıyıp kız tavlamak insan etkilemek için kullanma geleneğimizden vazgeçip kimdir nedir anası babası neciymiş nerede yaşamış yavuklusu varmıymışa gelip işin magazinel boyutana girecek kadar araştırıp dilinize çevirilen kitapları dışında da kaynak okumaya başladıysanız onu içselleştiriyorsunuz özümsüyorsunuz ancak sanırım bende saplantı haline gelmeden önce bir süre ara vermeliyim. Bu arada okuduklarımı iyice sindirmeye çalışayım...Herneyse aşağıda sorenciğime ait aforizmalardan bir kuple paylaşıyorum. Nazarımda her biri inci değerinde. Artık alıp ipe dizer kolye yapar boynunuza mı asarsınız tesbih yapar daraldıkça okurmusunuz bilemem hadi bakalım.


"özdeyişlerle düşünmeyen ve konuşmayan, fakat özdeyişlere göre yaşayan; yaşama karşı özdeyişler gibi, aphorismenoi ve segregati yaşayan, insanlarla birlik olmadan, üzüntü ve neşelerini paylaşmayan biz; hayatla ayrı telden çalan, bu yüzden de gecenin sessizliğinde bir araya gelen yalnız kuşlarız, yaşamın kederi, günün uzunluğu ve zamanın sonsuzluğu bizden sorulur; biz, sevgili symparanekromenoi, aptalların sevinç ve mutluluk oyunlarına inanmayanlarız, biz mutsuzluktan başkasına tapınmayanlarız..."

'insanların çoğu, sonucun ne olacağından kuşku duymayacak kadar fazla bilinçsiz yaşamaktalar; zihnin derin bağından yoksun yaşamları, ister çocukların sevimli saflıkları, ister budalalık söz konusu olsun, karışık olayların, bir parça eylemin, rastlantının bir dağınıklığından başka bir şey değildir; onları bazen iyilik yaparken, daha sonra kötülük yaparken ve her şeye yeniden başlarken görürüz; umutsuzlukları bazen bir öğle sonrası kadar sürer veya üç haftaya kadar uzanır ama bir kez daha işte neşelenirler ve bir daha bütün gün umutsuzluğa kapılırlar. onlar için yaşam, içine girilen bir oyundan başka bir şey değildir; ama hiçbir zaman her şeyi, her şey için tehlikeye atamazlar, hiçbir zaman yaşamı sonsuz ve içedönük bir sonuç olarak tasarımlayamazlar. aynı zamanda aralarında olayları sadece birbirinden ayrı olarak, şu veya bu iyi davranış, şu veya bu yanlış davranış şeklinde tartışırlar.''

"hayat sadece arkaya bakarak anlaşılır ama sadece ileriye bakarak yaşanır.”

"Mükemmel aşk insanın kendisini mutsuz edecek kişiyi sevmesindir."

''kendimi o kadar çok kuşku ve hata ile utanmış halde buldum ki, kendimi yetiştirme çabamın, benim cehaletimi keşfetmemi artırmaktan başka bir etki yapmadığını gördüm"

"ya evlenin ya da evlenmeyin...
ya da her ikisi içinde pişman olun.
dünyanın aptallığına kahkahayla gülün
pişman olun.
onun için ağlayın
ve yine pişman olun.
dünyanın aptallığına kahkahayla gülün,
ya da onun için ağlayın;
her ikisi içinde pişman olun
kendinizi asmayın,
onun içinde pişman olun.
kendinizi asın yada asmayın
ikisi içinde pişman olun
ister asın ister asmayın,
her ikisi içinde pişman olun.
işte sevgili dostlarım,
tüm insan bilgeliğinin özü.

"... bir kişi bir yandan hatırlaması gereken bir şey olmasını umut eder sürekli... diğer yandan umut etmesi gereken bir şeyi getirir aklına hep.... sonuç olarak umduğu şey geçmişte kalır, hatırladığı şey ise gelecektedir... bu kişi daima hedefine hem çok yakındır, hem de uzak; o anda onu mutsuz eden şeyin ne olduğunu fark eder, çünkü o an o şeye sahiptir, diğer bir deyişle, bu kişi böyle bir mizaca sahip olduğu için, birkaç sene önce buna sahip olmuş olsaydı, bu kesinlikle onu mutlu edecek bir şey olacaktı, ancak o zamanlar da buna sahip olmadığı için mutsuzdu."

"her aptal, mutlaka, kendisine hayran olacak başka aptallar bulur"

"en çok yaşamış olan uzun yıllar yaşamış olan değil, yaşamının anlamını en fazla anlamış olan insandır. "

"sessizliklerin en kesini susmak degil, konusmaktir."

imkânsızı bekleyen

"hepsi anımsanacaktı; ama herkes bekleyişi kadar büyüktü. biri olabilecek olanı beklediği kadar büyüktü. oysa imkânsızı bekleyen herkesten büyüktü. hepsi anımsanacaktı; ama herkes mücadele ettiği şeyin büyüklüğü kadar büyüktü."

  søren kierkegaard
 

uçurum tepesi kuyu dibi


Yıllar önce duymuştum bu soruyu. Unutmuşum hatırlayınca tekrar düşündüm o zaman cevap verememiştim.

Bir kız varmış. Kendini uçurumdan aşağı atmaya çalışıp duran. Bir de hikayenin esas oğlanı. Oğlan her defasında kızı tutuyormuş. Kız uçuruma koşuyor, oğlan tutuyor, kız koşuyor oğlan tutuyor mütemadiyen aynı şey... Sonra bir gün işte ne olduysa oluyor ve oğlan tutmuyor kızı. Kız kendini aşağı bırakıp ölüyor. Oğlan esas mı bilmem ama soru esaslı; kız intihar mı etti oğlan cinayet mi işledi?
Şimdi düşünüyorum da cevabım s..tirsin gebersin orospu!