30 Mart 2012 Cuma

she's lost control

Bir dizi yazsaydım adı muhtemelen cennet değil cinnet mahallesi olurdu.



muhtemelen

Kıyamet kopsa sûra üflense elektrikli süpürge sesinden duymayacağım.

Kapı komşum haber vermek için zile basacak ben sonunda duyup açıcam ve 'aralarla mutfak kaldı bitsin nerede toplanacaksanız gelirim' diyerek kapıyı kapatıcam.

Azrail gelse içeri buyur edip çay mı kahve mi içersin diye sorucam .

Makineye çamaşır attım kurutmaya geçti bitirsin Yiğit'in bezini değiştireyim gideriz diyicem...

28 Mart 2012 Çarşamba

Bir gül, bir güle derdi ki görse yalan söylüyorum güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım!

düşerken duramazsın, susarken anlatamazsın
belki de.. ne bileyim ben..

solarsan açamazsın, kurursan damlayamazsın.
belki de… kuruyorum ben.




ÇİÇEKLİ ŞİİRLER YAZMAK İSTİYORUM BAYIM!
                               "Zenciler prensesi olacağım.
                                Hayat işte asıl o zaman başlayacak"
                                                              Pippi Uzunçorap


Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırk üç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!


"Gün akşam oldu" diyorum
Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kâse dolusu suyun içinde
Rengârenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
Hayır, sanırım sabahı bekleyemem
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarını acilen anlatmalı.


On dört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
Sinemalarda da "organzm gıcırtıları" oynuyordu.
Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
Bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı
Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
Neyse işte
Ben her filmi hatırlarım
Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
"Sofi'nin tercihini" seyrederken çok ağlamıştım.
Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar
Onu da mutlaka hatırlardım.
İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
Bir "eşya toplayıcısıyım" bayım.


Büyük gemiler de yok artık bayım
Büyük yelkenler de
Büyük kâğıtlar yakmak istiyor şimdi canım.
İşte az önce bir karabatak daldı suya
Bir süredir kayıp
Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.
                                     Didem Madak





 

20 Mart 2012 Salı

Zorunda mıyım?


Şaka gibi! Hastasıyım bu kadının.

İçgüdü


Ne zaman üzerinde ihtiyaçtan satılık yazan bir ev görsem ihtiyaçtan kısmını karalayıp yerine keyiften yazmak geliyor içimden. Kimse paraya ihtiyaç duymasa, bunu kimseye duyurmak zorunda kalmasa...

10 Mart 2012 Cumartesi

Gotye

 Hayır bu kez küfür etmiyorum!
Sürekli birilerine saydıracak hâlim yok ya!  Tamam hümanist değilim hatta insanların çoğunu sevmiyorum ama azınlıktakilerden de bahsedeyim yahu! Mesala Avustralyalı sanatçıların çoğunu seviyorum :)

Nick Cave, Natalie İmbruglia, Heath Ledger,  Boy & Bear hepsi fevkaladenin fevkinde! Şimdi de Gotye! Burada paylaştığım şarkısı büyüklere ninni tadında.  Kimbra’yı zaten seviyordum bir de bu şahane şarkıya eşlik ettiğini görünce ekmeküstü nutella oldu diyebilirim .  Şarkı ve videoklip  bana Miranda July’ın The Future filmini ve oradaki çifti hatırlattı. Girişi de  çok tanıdık bir çocuk şarkısı, dinleyince,  sözleri duyunca ister istemez bunları yazdırdı.
Daha dün sevgilimin kollarında uyurken
Çiçekli bahçelerde yan yana el ele yürürken
 Şimdi yabancı olduk miâdımızı doldurduk
 hayaletiz  artık biz yaşasın hiçliğimiz!  

1 Mart 2012 Perşembe

Dvorak'tan önce Prozac'tan sonra rüya ya da hatıra

Bazı rüyalar vardır uyanıp yaşadığınız herhangi bir gün kadar sıradan ve gerçektir. O kadar gerçektir ki aradan yıllar geçse de imgesi, hissi unutturmaz yaşanmış bir gün gibi hatırlatır kendini. On yıl olmuş muhtemelen göreli. Prag'taymışım ki hiç gitmedim! Soğuk karlı bir günmüş ve ben metruk dökük duvarlı yıkılmış binalarla dolu bir sokakta yürüyorum hatırladıkça üşüyorum ama garip bi huzur ve özlem duyuyorum. Sonra bir evden piyano sesi geliyor, bir adam çalıyor piyanoyu, zihnim saklıyor inatla bir bildiği vardır belki... Yıllar sonra tesadüfen bu şarkıyı dinleyince bu kadar tanıdık gelmesinin de bir sebebi vardır belki. 
 Prag'da doğmuş olmayı, yıllar önce Prozac'la tanışmadan önce Dvorak'la tanışmayı ve ilaç niyetine 7. senfonisini dinlemeyi dilerdim...

Hâl-i Pür-Melâlim


Bu aralar tam da böyle... Haleti ruhiyetime tercüman olan yegane diyalog!