30 Kasım 2014 Pazar

inni minih

İnsan bazı şarkılardan sonra yaşadığını değil, aslında sadece hayatta kaldığını anlıyor. İkisinin arasındaki farkı anlaması da bazen otuz yılını alıyor.

Kendi meşrebimce çevirmeye çalıştım. Yemek tarifi çevirecek halim yok! Bu saatten sonra benden ne Martha ne  Julia Child çıkacak belli. Cup'la, gramla değil kiloyla derdi olanlara gelsin annem! Afiyet olsun.


İyiyim

Kalk yakalım bu memleketi!
Yakıp daha şereflisini inşa edelim
Hadi unutalım bu devrânı!
Daha merhameti bir dünyanın hayalini kuralım
Kaybedecek bir şeyin yok öyleyse korkacak bir şeyin de!
Ne kaybedersin ki?
Ben bezmişim zaten kendimden
Kendime takatim nefsime tahammülüm yok!
Sözüm ona dünyayı değiştirecektik gör ki o beni değiştirdi de ne ara anlamadım.
Değiştirip semaya taşıyacaktım da  bak ben anca kendimi taşıyorum artık
Ah!
Hadi iyiyim diyeyim
İyiyim diyeyim
İyiyim ben
İyiyim...

31 Ekim 2014 Cuma

Aaay! Çok aay! Vallahi ay!

İki üç gündür, notlar alarak gündüz kuşağı izliyorum. Sabahları Tv8'de bir magazin programı var, biri erkek, iki kadından mürekkeb. Üç günün özeti; sunuculardan Tuba Ünsal, Murathan Mungan'a ait bir şarkı sözünün bir kaç dizesini yanlış okudu sonra da "ne güzelmiş kimin" diye soran diğer sunucuya Bülent Ortaçgil'in dedi. Programın sonuna kadar bekledim ama kendisi dahil, kimse de düzeltmedi. Biriniz mi bilmiyorsunuz ya hu! Hadi Yeni Türkü'den dinlemediniz, Aylin Aslım da mı dinlemediniz? Az bilinen bir şarkı sözü olur anlarım ama diğerlerine göre rahatlıkla popüler sayılabilecek bir parça. Bir nefeste Bülent Ortaçgil dedi hiç düşünmeden, "emin değilim ama, bilmiyorum, galibaya" sığınmadan!
Sonraki gün, sunuculardan erkek olan, bir konuyu açıklarken galata meşhur diye bir kavramdan bahsedip anlamını şöyle açıkladı, "eskiden Galata'da yürüyen insanlar, bir kelimeyi yanlış anlamda kullansa dahi o bölge insanın ne dediği kabul görür, doğru kabul edilirmiş". Arkadaşa kim anlattı bu Galata hikayesini merak ediyorum, bilmiyorum ama bahsi geçen galata değil galat. Galata meşhur değil, galat-ı meşhur. Galat arapça yanlış, yanılma anlamına gelir. Galat-ı meşhur deyimi bu bilinerek kullanılırsa bir anlam ifade eder. Yanlış olduğu halde herkes tarafından tutulan ve kullanılmakta bulunan kelime demektir çünkü deyimin anlamı. Hatta galat-ı meşhur, lugat-ı fasihten evladır derler.  Gelelim yaşça diğer iki genç arkadaştan büyük olan hanımefendiye...  Sesine katlanamadığı bir hanımdan bahsederken tahammülfersah dedi. Fersah bir uzunluk birimidir. Fersa ise aşındıran, mahveden, yoran anlamına gelir ki bu sebepten tahammülfersadır kelimenin aslı. Ne yalan söyleyeyim bu kadarı bile benim için de tahammülfersa olduğundan daha fazla işkence etmedim kendime kapattım. Bıktım ama, sıtkım sıyrıldı, ciğerim sotelendi, içime oturan filin cesametinden nefesim tığaaaandıııı böörüm çatladı be anam! Parmağınıza yüzünüze süreceğiniz o boya parasının bir kısmını şöyle güzel bir Osmanlıca sözcüğe ayırın. Devellioğlu'nunki iyidir bak! Madem hevesiniz var ille de osmanlıca, arapça kökenli konuşacağım diyorsunuz, mesleğiniz de sunuculuk, arada bir açın okuyun, öyle bildiğimiz her şey doğru olmayabiliyor. Azıcık öyle mi acaba deyip araştırın. Ben bakıyoruum, haaa öyle miymiiiş diyorum. Tek nefeste olmuyor ama olsun o da güzel!  Şaşırmak daha güzel hatta! Lütfen, rica ediyorum bak, biz gündüz kuşağı izleyicisi, yalnızca kısır ve un kurabiyesi dallarında uzmanlaşmış cahil ev analarına kötü örnek olmayın çok rica ediyorum!  Bunları niye yazdım? Yanlış kanal doğru izlenmez  diyeyim diye! Öyle değildi ama öyle diyelim, neyse işte sinirim bozuk vallahi bak!  Annemin dediği gibi "Aaay! Çok aaaay! Vallahi ay!"

23 Ekim 2014 Perşembe

aforizma

İki gündür sosyal medyada bir kitap alıntısı cümle geziyor. "Kedisine dönen hiçbir şey kaybolmaz".  Aynen bu...  Bir kaç kere içimden, bir kaç kez de sesli okudum, e kaybolmamış ki dönmüş, ne var bunda? Ne çok seviyoruz aforizma paylaşmayı, büyük laflar etmeyi, ne çok etkileniyoruz.  Tamam herkes kendine dönsün kendi dizinin dibinde otursun aman! Kimse kaybolmasın, kendini kaybetmesin, aklı başında olmayı ne çok önemsiyoruz, azıcık uzaklaşsak kendimizden, kaybetsek kendimizi ne olacak sanki? Kurtlar mı yiyecek bizi? Hayreti mucip bir şey!

50 kilo

hani yarım porsiyon derler ya o kadardı işte o kadar 
elli kiloluk bedenin ellisi de kalpti
kemik kas diğer organlar gramla kalbi kiloyla
akciğer sigaradan bitik
 beyin düşünmekten
bağırsak yemek yemeyince lazım değil ki
eli kilonun ellisi hepsi kalpti safi kalp
kalp elli kilo olunca işte
bir kısmı sevmek için
bir kısmı ümit etmek için
bir kısmı beklemek için
işte bir kısmı merhamet
bir kısmı kırılmak
bir kısmı üzülmek
bir kısmı kanamak
bir kısmı özlemek
bir kısmı biraz daha özlemek
özlemek evet çok yer kaplar 
ağır çeker
sonra beyin hastalanır
kanser olur ama
kalp kolay kolay kanser olmaz
gider durur
insanın beyni hatırlar
çok takıyorsun derler ya
beyin gider o takıyorsun dedikleri yükü kalbe çengeller
beynin bir şey taktığı falan yoktur aslında
asıl yükü kalp taşır
kalp ağırlaşır ağırlaştıkça yavaşlar
beyin unutur
kalp unutulan şeyin ne olduğunu bilmenin acısını da yüklenir
kalp o unutuluş için de acı çeker
ve elbet durur yorulunca
elli kilo olunca










23 Eylül 2014 Salı

ömrümün bütün nehir kenarlarına!



"Nehir kenarında yeterince beklersendüşmanlarının cesetleri yüzerek gelir." demiş Sun Tzu.
                                                                                                                 

Bu karanlık böyle iyi aferin tanrıya!

These photographs mean nothing to the poison that they take!



2 Nisan 2014 Çarşamba

Aynur

Bu videoyu tesadüfen gördüm. Dar Hejiroke'yi dinleyeyim, gözlerimi kapatayım, şarkıdaki gibi bir incir ağacı hayal edeyim gamı kederi öteleyeyim diye youtube'dan aranırken, o gam geldi içime oturdu!  Video eski sayılmaz geçen yaza ait. Çok şey yazmak istiyorum ama hiçbiri hayra değil... Öyle utanıyorum öyle utanıyorum ki tarifi yok. Gidip o adama sus lan sus diyesim o attığı yastığı sen görmeden koşup oradan alasım geldi.  Canım Aynur! İncir ağacı sesli kadın! Çok seviyorum seni kadın! Geçecek. Hepsi geçecek...  


13 Mart 2014 Perşembe

Seyhan Erözçelik


Facebook'tan bildirim gelmiş bana, 'Seyhan Erözçelik'in doğum günü bugün zaman tüneline doğum günü tebriği yaz' diye.

Bu ay herşey beni ağlatmak için sözleşmiş gibi. Herşey! Buradan yazsam görür müsün bilmiyorum... İyi ki doğdun! 
Rüyanda sana aksakal,  'kaybetmek kaybolmak değildir' demişti ya hani,  ben galiba kayboldum, sonra dünya gibi doğurdum.
 'Çölde kumlar arasında bir kumdum. Taş oldum. Kendimin rüyası... Bir güle döndüm. Kırıldım. Konuşamadım. Taşlar konuşmaz ki! Parçalanırlar, dağılırlar bütün dünyaya...'  İçimin taşlarından sana bir çiçek yonttum, kabul et.




Rüya Taşı

Bir rüyaydı, Ayers Kayası’ndaydım san ki. Beni bir
aksakal karşıladı. Yaz, dedi. Yazdım, yazıyorum.
Buraya eller geliyor, dedi. Üzgündü. Bana bir şeyler
anlattı.
Kaybetmek, kaybolmak değildir, dedi, üzülme.
Yine de bir gün hepimiz kaybolacağız.
Mechûle mi, malûma mı, onu sen bileceksin,
dedi.
Dünya doğurur, bil, dedi. Bildim.
Doğurduğunu çocukken gördüm. Yalnızdım.
Sonra yaşlı bir kadın bana su içirdi.
Hazer denizini gör, dedi. Gittim gördüm.
Or’da bir mağ’ra var, dedi. Gittim, gördüm.
Or’da, atalarımı gördüm. Kafkasya’da yaşayan
atalarımı.
Aklıma Anam düştü. Anam, Dünya.
Sonra dağları, taşları yazmaya başladım.
Aksakal, anlatıyordu. Bir arkadaşın ölecek,
yüreği yarık, dedi.
Öldü.
İki insan var, dedi, birisiyle raslaşacaksın. Bir
aşkın sonunda. O, sana bir taş verecek, dedi.
Ötekine, sen taş vereceksin, dedi.
O taş, onun elinde kalacak, dedi.
Kaldı.
Bir taş göreceksin, bir adada, havada
durduğuna şaşma, dedi. O taş, bütün insanlar
için kutsaldır, onu gör, dedi.
Rüyamda gördüm.
Başka bir ada var, dedi, senin oturduğun ve
yaşadığın yerde, Şehir’de, orda gözleri mile
çekilmiş bir insan görürsen, sakın şaşma,
dedi. O, granitten doğdu, granite gömüldü,
dedi.
Ben bu arada denizdeydim. O insanın şiirini
yazıyordum. Taş verdiğim yaşlı adamla
birlikte.
Bu bir rüya mı?
Rüya ne?
İki taş var, siyah, birbirinden ayrı, dedi. Onlar
yukar’dan geldi, unutma, bil.
Çocukken, akrep ve yılan arardım. İki siyah.
Akrep bulur, ezer, parçalar, parçalarını ayrı
ayrı gömerdim. Gömerdim ki, tekrar bir araya
gelmesinler ve canlanmasın.
Peki yılan ner’de?
Taş da bir sudur, kendince . . .
Acı bir taşı diline değdireceksin, dedi.
Değdirdim, acıydı.
Taş, yanmaz, dedi, elmas yanar. Unutma, sen
de karbonsun. Artıksın, atıksın… Kala
kalmışsın.
Bir ağaç olduğumu düşündüm. Ağladığımı
düşündüm. Gözyaşlarımın denize
döküldüğünü ve or’da kuruduğunu
düşündüm.
Düşündüm mü, rüyada mıyım?
Sonra bir ses geldi. Bildiğim bir ses. Hepimiz
Biriz, diyordu, Birden geldik.
Sonra, ben hangi rüyadayım?
Aksakal, bir taşı mutlaka bilmelisin, dedi. Eşi
nerde, onu da bil. İkisi de siyah…
Çölde, kumlar arasında bir kumdum. Taş
oldum. Kendimin rüyası… Bir güle döndüm.
Kırıldım.
Konuşamadım. Taşlar konuşmaz ki!
Parçalanırlar, dağılırlar. Bütün Dünyaya.
Anaya.
Yarılırlar, ayrılırlar.
Birleşemezler. Giderler. Or’dan oraya. Gitmek
istemezlerse de giderler. Su içe içe. Su içmek
isterler. Öyleler…
Bir ot olacaksın, dedi. Su içeceksin, kayaları
parçalayacaksın. Sonra su olacaksın,
akacaksın. Demir döğeceksin.
Kanayacaksın. Kana kana.
Keşke, yağsa…
Bu taşı tut, dedi.
Dışardayız, dedi, döneceğiz—içeriye…
Sonra, su, ateş, hava ve toprak, kardeştiler,
dedi, insanlar, onları ayırmadan önce…
Bana bak, dedi.
Baktım.
Uyandım. Yandım.

Seyhan Erözçelik


12 Mart 2014 Çarşamba

522

Metrobüs durmuyormuş Okmeydanı durağında yolcular inip yürümek zorunda kalmışlar emir almışlar ne yapacaksın peki 522 ye binerim mecidiyeköye geçer oradan yürürüm ben varınca ararım şarjım az tamam ne yapalım kısmetse buluruz birbirimizi nah buluruz! Sabah yiğiti önce kontrole götürüyorum doktor anlatıyor öksürüğü azalmış ama hazirana kadar ilaca devam alerji ayı atakları önler maskeden çok bunaldı kessek artık olmaz pazartesiye kadar devam etsin çok huysuz ilaçlar yapar normal tamam o zaman yiğit koşma dönen kapı çarpar seni okula bırakayım okulu sevmiyorum okul çok eğlenceli ben eğlenmeyi sevmiyorum üzme beni yiğit sen hislerimi kırma anne beni sevmiyosun çok seviyorum oğlum veli kahvaltısı var cumartesi unutmayın tamam gelirim gelir görürürm tamturlu tektaşlı röfleli balyajlı sürekli evlerinde çalıştırdıkları kadınlardan hamamböceği çocuklarından çocuklarından kaşıkçı elması gibi bahseden kadınlarla zıkkımlanırım şimdi gidiyorum ağırlaşırsa arayın olur mu tamam şimdi 522 yetişirim yetişirim otobüste teyze konuşuyor hepiniz uyuyorsunuz memlekette cenaze var şoför bağırıyor yanındaki amcaya teyzeyi gösterim sustur şunu diye zaten hızlı yürümüşüm nefes nefeseyim sinirim tepemde konuşsun sana ne ne zararı var diye tersleniyorum şoföre bütün otobüs susup bana bakıyor birden kediye dönüyor şoför rahatsız olanlar var diyor kim rahatsız oluyor sana  şikayet eden var mı diyorum susuyor kuzu değiliz biz çobana ihtiyacımız yok biri rahatsız olursa kendi söyler teyzeye bırak konuşsun diyorum sonra bir kadın biniyor okmeydanından geçer mi diyor şoför normalde geçer ama bugün geçmez 'olay' var diyor. Kadın biniyor cenaze diye düzeltiyor cenazeye mi gideceksiniz diyorum susup bana bakıyor gözlerini evet anlamında sıkı sıkı kapatıp başını öne eğip kaldırıyo sus duymasınlar der gibi! sonra yok ben hastanenin oraya gidicem diyor! Terör eylemine giden iki terörist iş birlikçiymişiz gibi kıyın kıyın yanıma yanaşıyo uyuz oluyorum! Niye öyle dedin der gbii yüzüne bakıyorum kıyamıyorum. Mecidiyeköyde iner yürürsün diyorum. Durakta iniyorum sonra yanıma ben boylarda bir abla yakalışıyor ben de cenazeye gidicem birlikte yürüyelim mi diyor. Fadime adı. Ben Tunceliliyim Dersimliyim diyor öpesim geliyo omzundan tutup sarılıyorum minicik zaten. Kardeşim gelecek onunla buluşucam aslında ama bilmiyorum pek diyor. O arada Emel arıyor biz çağlayandayız geliyorum oraya diyor, Geliyor başlıyoruz yürümeye bir süre sonra durmaya yürümek mümkün değil! Duruyoruz öyle katil var hırsız var teyze geliyor evladım benim tansiyonum var biraz şurada oturayım yol ver. Saate bakıyorum üç buçuk yiğit dört buçukta eve gelecek karşılayacak kimse yok, eve dönmem lazım, geri yürümeye başlıyorum kalabalığı yararak bekliyorum iki kadın kalabalığa bakıp söyleniyor 'olay' çıkarmasalar bari esnafa da zarar veriyorlar! Otobüs geliyor geliyor biniyorum. İki teyze çarpıyor gözüme yakalarında Berkinin  fotoğrafı ellerinde rulo yapıp katladıkları bir döviz. Birinin başı örtülü biri açık telefonu çalıyor birinin dönüyoruz kızım diyor merak etme çok kalabalıktı. Önden genç bir kız sesleniyor cenazeye katıldınız mı ben gidemedim iş için müşteri ziyaretim vardı gitmesem çıkarırlardı deyip ağlamaya başlıyor. Teyzelerden biri biz çok çalıştık emekli olduk şimdi kızım sizin yerinize de gittik üzülme diyor.  Sonra bakıyorum önde bir teyze naylon poşetinden peçete çıkarmış çaktırmadan ağlıyor. Müşteri ziyaretinden dönen genç kız dün hiç uyuyamadım uyumaya çalışınca hep Berkinin yüzünü gördüm diyor katıla katıla ağlamaya başlıyor sonra bakıyorum yanındaki amca eğilip çantasından bir şey arama bahanesiyle yere sonra cam tarafına dönüyor o da ağlıyor! Ben de ağlıyorum! Arkadan bir amca bağırıyor bizim tarafa doğru kıydılar evladımıza diyor. Şoför dönüp bakıyor gözü biz de başını sağa sola sallayıp duruyor çık çıklıyor. Biri çıkıp kasayı boşaltsınlar kaçıp gitsinler alsınlar ne kadar para istiyolarsa yeter bıraksınlar artık bizi de yavrularımızı da diyor. Sonra ben Tuzlaya gidecektim diyor genç kız durağı kaçırmasın diye herkes burada inmen gerek diye uyarıyor kız iniyor birileri biniyor binenler garip garip bize bakıyor. Yola bakıyorum sonra sağlam irade kısıklı muhtar adayı belediyemiz kurufasulyeci fidanlık ayağa kalkıp düğmeye basıyorum ekmek alıp eve giriyorum hala yaşıyor olmanın utancı elimde ekmek en az 16 kilo!  Eve dönüyor olabilmenin ağırlığıyla kapıyı açıyorum...  Bugünü diyorum kendime. Unutma!

10 Mart 2014 Pazartesi

eski avluda

Yıllardan sonra yollardan sonra kuyunun karşısındaki o tahta banka oturdum,  dili olsa niye ağladığımı. Yok anlatmazdı susardı. Bazen insan da susar içinde bir kuyu olmasına rağmen susamasına rağmen susar ama dili olmadığından değil işte anam babam.  Ondan değil!

                                             
         Rebiülevvel 2014 Mardin


Mardin rules! 



                                       

3 Mart 2014 Pazartesi

memleketin en kral adamı


Sevgili Ekrem Abi, 
Seni bu memleketin en kral adamı ilân ettim! Ömrüm boyunca daha önce hiçbir hemcinsimi yahut erkeği seni kıskandığım kadar da kıskanmadım bilesin! Şu hayatta örnek aldığım benzemek yerinde olmak istediğim  insansın! Başta bahsettiğin doktor olmak üzere sana köylü deyip dudak büküp aşağılayanlar  o 'sıfırladığın' egona kurban olsunlar e mi ! Biz şehirliyiz de ne olmuş sanki? Fırtınalı aşklar yaşıyoruz. Tırt! Acep kombili evlerimizde yüksek binalı sokak aralarında  kaç fırtına gördük? Yeni aşklara yelken açıyoruz! Acep kaçımızın kayığa binmişliği var? Dağ bayırı geçtim iki merdiven çıkalım bi yokuş tırmanalım tıkanıyoruz kesiliyoruz be abicim biz! Şule Gürbüz'ün bir röportajında izlemiştim  Eskiden mevlevihanelerde senin yaptığın gibi ağaçları hakkederek heykel değil de koca koca saatler yaparmış bazı  mevleviler. Şule Gürbüz   mekanik saat tamircisi zanaatkaryazar, ustasıyla çekilmiş çok güzel bir belgeseli var demişti ki tamir ettiğim o mevlevihane çıkışlı saatlerin hiçbirinde imza yoktu biz bi kalem oysak altına hemen imza atacak yer ararız dervişler bilerek isim yazmamış o güzelim saatere. Seni izleyince şimdi o sözler geldi aklıma açtım bir daha izledim belgeseli. Meşhur benim oyumla köylününki bir mi sözünden de utanmıştır umarım o 'oyuncusunucumanken' Dudaklarını şişirip şişirip açık e ile keeendiii mi yapmışkiiiiii dediğini duyar gibiyim! Sanat galerileri bienaller müzeler  hepiniz nasıl sahtesiniz nasıl slikion nasıl 'oryalle açılmış' nasıl lens nasıl topuklu nasıl beni gör bana bak,  nasıl 'güzelim farklıyım eşsizim estetiğim değil mi 'siniz ve bu heykelleri görünce ustasının kırılsın önemli değil dediğini duyunca umarım hepiniz utanırsınız içinizdeki Tanrı kompleksinden! 


26 Şubat 2014 Çarşamba

iki okyanus

Ben bugün  imkansızın fotoğrafını gördüm
ve şöyle yazıyordu üzerinde:
İki okyanusun karşılaşıp birbirine karışmadığı yer...





12 Şubat 2014 Çarşamba

şimdiki muganniler utansın aybalam!



                                                                                                                                                                                 
                                                             

3 Şubat 2014 Pazartesi

(re)volver

Ve Michelle döndü! Bu kadının şarkı yazmasını yasaklasın birileri! Üzerine uyarı yazısı koysunlar albümlerinin! Ne bileyim ben! 'Gündüz gözüyle yağmurlu havada yolda yürürken sakın dinlemeyin, bir taşın üstüne çöker kalırsınız, yoldan geçen arabalar üstünüzü başınızı, sözleri yüzünüzü gözünüzü ıslatır' yazsınlar!



















15 Ocak 2014 Çarşamba

o değil de...

-ne diyorum biliyor musun?
- ya o değil de...
-ne yapalım biliyor musun?
-dur şimdi...
"Y
a o değilde" kadar bencil pislik leş gibi ego kokan başka bir kalıp, "dur şimdi" kadar ömür yiyen bir ihtar var mı acaba? Niye o değil de anasını satayım niye o değil de? Neymiş daha mühimi? Söyle, sen söyle, onu da sen söyle! Seninki daha mühim. Yapmayın bunları, demeyin, o değil de insanı olmayın e mi?

4 Ocak 2014 Cumartesi

30 Yaş vesilesiyle Andy Rooney' ye ve hemcinslerime k(açık) mektup!


Sevgili Andy, sen bu satırları okuduğunda benim sinirim çoktan geldiği gibi gitmiş olacak, biliyorsun ancak yazınca gidiyor meret.  Ne yapayım?  Günün pikaçusu sensin paşam!  İdare et ve kabul et hak ettin! An itibariyle sana otuzdan bildiriyorum. Kontrol ediyorum: Aynı! 

Bir aydır sosyal medyada 30 yaşla ilgili yazdığın bir metin dönüp duruyor.  Benim kadın arkadaşlarım da sağ olsun önüne "aynen aynen,  ay nasıl doğru, kesinnnnlikle''  bilgilendirmesi ve şartlamasıyla  paylaşa paylaşa bitiremedi yazını. Benim  'bu kesinnnlikle çok doğru'larla ömrü billah aram iyi olmadı. Nerede bir kesinlik varsa orada muhakkak bir işlem hatası var deyip başa ne zaman dönsem  sağlaması tutmadı. O bölme işleminin hep aklımı bulandıran bir kalanı, küsuratı oldu! Bir sürü "kesinlikle kahraman" dediklerini "faşist pislik" deyip gömdüğüm de az değil.  Arka bahçem hayli kalabalık toprağı kabarık! O yüzden çok güzel irmik helvası yaparım bak!  Ay yine dağıldım, bu huyuma da uyuz oluyorum ya neyse...
Gelelim yazıya... Andy'cim  demişsin ki  "Yaşım ilerledikçe, en çok otuz yaşını aşmış bayanlara değer vermeye başladım." Sonra da sebeplerini sıralamışsın inci gibi:
"Otuz yaşını geçmiş bir kadın asla sizi gecenin bir yarısı uyandırıp "ne düşünüyorsun?" diye sormaz. Umurunda değildir çünkü ne düşündüğünüz.''
Sen öyle san! İçi içini yiyordur umurundadır  ama sana çaktırmaz çünkü çoğunuzun  özgüven ve özsaygı sorunu  olduğunu bildiğinden sana değer verdiğini hissettirdiği anda kaba tabirle kıçının havalanacağını düşündüğünden sana değil muhtemelen en yakın kız arkadaşını gecenin bir yarısı uyandırıp sence ne düşünüyordur beni düşünüyor mudur aldatıyor mudur diye soruyordur o kadın. Ondan seni aramıyor anacım. (Allah telefonun ucundaki o kadının da yardımcısı olsun).
Demişsin ki "otuzunu aşmış bir kadın TV deki maçı seyretmek istemiyorsa, söylene söylene TV 'nin karşısında yanınızda oturmaz... Yapmak istediği bir şeyi yapar. Ve bu genellikle daha enteresan bir şeydir."
Ha şunu bileydin! Senden ümidi kesmiş belli ki ortak zevk alacağınız tek bir halt paylaştığınız yok, belli ki sana yol görünmüş  bekar ve tek kalınca erkeksiz kılsız tüysüz ev nasıl da temiz olacak oh  diye düşünüyordur. Nasıl enteresan değil mi?
İncilerin bununla da kalmamış, devam etmişsin,
" Otuzunu aşmış çok az kadın onun hakkında ya da yaptıkları hakkında ne düşündüğünüzü önemser."
Afedersin? Canım benim, inan bana etrafımda otuzunu çoktan devirdiği halde kocasının, komşusunun, kapıya gelen sucunun, gelininin, kaynanasının,  bir  tek cümlesi, bakışı yüzünden sabahlayan, ne demek istedi şimdi bu diye diye o cümleyi içinde evlat acısı gibi taşıyan, gizli öznesini  kayıp çocuğunu arar gibi arayan  ögelerine ayırırken ne demiş olabileceğini düşünüp aslında demek istemediği şeyleri dediğine kanaat getirirken kendini parçalayan kadınlar var.

Demişsin ki bir de: "Otuzunu aşmış kadın, ağırbaşlıdır. Bir operanın ortasında ya da pahalı bir restoranda sizinle çığlık çığlığa kavga etmesi çok nadirdir."
 O kadınlar  var ya... Seni hiç sevmemiş ya hu! Bir kadın aşıkken değil otuzunda, doksanında da olsa sevdiği adam için asil değil rezil olabilir. Gocunmaz. Rezalet ve asalet kavramının tanımını yeniden yazmıştır zaten. Pahalı restoranda sizinle çığlık çığlığa kavga eder. Çünkü o pahalı restorandaki insanlara rezil olmak umurunda bile değildir. Ayrıca seven kadının ağırbaşlısı değil hafifmeşrebi makbuldür  anacım haberin olsun!
Son olarak yazının imamesine bi de püskül takmışsın şekerim;

"Hak ettiyseniz, size vururken de hiç tereddüt etmez, sonuçlarına katlanmayı da planlayarak..."

Ah be Andyciğim! Bizim coğrafyada işler hiç öyle yürümüyor. Ayrıca bilesin ki otuzunu değil ama kendi sınırını aşmış bir kadın şiddet görmek kadar şiddet göstermenin de tereddütle yaklaşılması gereken bir şey olduğunu iyi bilir. O sonuçları planlamadığı ve mecbur kaldığı için bedelini özgürlüğüyle hatta canıyla ödeyen kaç kadın var bu dünyada haberin var mı acep?
Böyle işte... Sana diyeceklerim bu kadar!

Hemcinslerime gelince... Rakamlara takılmayalım, yeni yaşlardan da bir şey beklemekten vazgeçelim artık gözünüzü seveyim! Yeni sayfa aç falan diyenler var aranızda. Defterin içinde kahve lekesi, kan lekesi, yanık lekesi, yaş lekesi, yırtık, yama, zaten kabarmış eprimiş yeni sayfa açsak ne değişecek. Değişmesin de zaten, herkesin defteri kendine! Kenar süsümüz de olur elbet can sağlığı olsun.  Anlarla zamanlarla yaşlarla değil anılarla büyüyoruz yaşlanıyoruz  be anacım.  Geçmiş de mühim. Hatta benim nazarımda gelecekten daha mühim. Aldığından çok yaş döken kadınlar var. Sırılsıklam, böyle rutubet içinde... Bakın ilk fotoğraftaki bebek benim. İzmir'deyiz. Babaannemin kucağındayım yüzü görünmüyor, ikinci fotoğraftaki çocuk da ben.  Annemin kucağındayım Mardin'deyiz bu kez annemin yüzü görünmüyor, pastayı tutan üvey annem Terfa. Üçüncü fotoğraftaki de babaannem Adlâ... 

      

Yüzleri yok bu kadınların!  Niye yok ulan niye yok! Ben bugün hayaletlerle düşüp kalmayı planlıyorum ve kendime soruyorum yine:  Niye arkada çalan hep aynı Rumeli türküsü?



Aşk ipliği ile dikilen dikiş
Bir ömür boyu sökülmezmiş
Beni diktiler de ne oldu sanki
Her tarafım yama yama yama...

Ha! Bu arada 5 ocak yani yarın Berkin Elvan'ın doğum günü. 31 Aralık'da çok sevdiğim  yazar Sema Kaygusuz "yeni yıl dileğim yok derhal istiyorum. Berkin uyansın" yazmış, altına şu yorumu yapmıştı bir insan müsveddesi. "Öff bugünde mi gündem".  Ben buradan son olarak o insan müsveddesine sesleniyorum birincisi o "de" ayrı. İkincisi evet bugün DE gündem! Hastane odalarında günahsız uyuyan bütün çocuklar uyanana kadar DA gündem! Uyanamazlarsa hatta o gün DE gündem! Doğum günümde DE gündem! 
Yeni yaşımdan hiçbir şey beklemiyorum.  Ne simli pabuçlar, ne pırlantalı küpeler, ne varaklı aynalar, ne sedef kakmalı evler isterim.  
Berkin uyansın gözlerini açsın yeter!
Daha  da diyeceklerim vardı da bugün bir hediye aldım. Ahmet Güntan  diyor ki hediyemde:
 " Her şey herkese anlatılmıyor.''...




1 Ocak 2014 Çarşamba

Aşting'e mektuplar I

31.12.2013
Sevgili Aşting,
Bu sana Dünya'dan gönderdiğim ilk mektubum. Yukarıdaki rakamlar sana bir şey ifade etmedi muhtemelen. Sonraki mektuplarımda sana detaylı bir şekilde açıklarım anlamını. Bu gezegende insan denilen canlılar zaman adını verdikleri bir şey uydurmuş. Kullandıkları takvimler bizimkinden çok farklı. Zaman kavramını sonra detaylı açıklarım ama kısaca şöyle diyeyim gezegenlerine de kendileri gibi gereksiz bir anlam yüklemişler. Dünya kendi etraflarında dönüyor sandıkları yetmiyor gibi dünyanın da kendi etrafında dönerken zaman kavramını etkilediğine hükmetmişler. Her dönüşü bir yılda tamamladıklarına inanıyorlar ki bu dönüş yine kendi uydurdukları zamansal terimlerle matematik hesaplamalara göre 365 gün 6 saat 9 dakika 55 saniye sürüyor ve ilginç olan nokta şu ki bu döngülere yıl diyorlar ve her döngü bitişini kutluyorlar. Yeni döngünün başlangıcını da kutluyor olabilirler sanırım yaptıkları bu. Doğruyu söylemek gerekirse ben de tam anlamadım. Kimi beyaz sakallı bir dededen, kimi tanrıdan kimi de evrenden sürekli bir şeyler istiyor, sürekli diliyorlar, bekliyorlar ben böyle mal yaratıklar görmedim! Gezegenlerinin sonu yaklaştığı, hayvan ve bitki türlerinin bizim gezegenimizdekinin neredeyse yüzde biri kadar olduğu halde ve şimdiye kadar edindiğim bilgilerle insanların derin bir yas içinde olması gerekirken bu denli mutlu görünmeleri beni korkutuyor. Çok tekinsiz bir gezegen ya hu! Haber bekliyorum. Göndereceğim güvercin umarım seni bulur, gökyüzündeki ışıklı fişekler yüzünden ölmez de sana ulaşırsa bana yaz.


hasret ve gariblikle sarılıyorum

kucak dolusu kediler

Yutapa