31 Temmuz 2013 Çarşamba

cânım porselen bebeğim: Selçuk Baran

Geçen hafta Yiğit'i okula bıraktıktan sonra  çoğu zaman olduğu gibi yine mahallenin eskici- sahafı Ahmet Abi'ye  uğradıım. Ahmet Abi yalnızca iki liraya süper kitaplar satar.
Dükkanında daha önce okuduğum ama ne hikmetse kitaplığımdan uçup giden kitaplarımın çoğunu bulup aldım. 
Fotoğraftaki kitaplara (ki birine kitap dersem ağzım yamulur) 20 lira vermişliğim var. Hepsine! Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu dahil! 


Madde 22, Üç aynalı kırk oda, Kramer Kramer'e karşı,  Eski Bahçe, Dinle küçük adam... Kaybolan kitaplarımın hepsi beni bekliyordu. Sanki biri kitaplarımı alıp ona satmış gibi kayıp kitaplarımın çoğunu dükkanında buldum. İçlerinde başka insanlara ait olduğuna dair notlar, hediye edildiklerine dair yazılara rastladım. Her neyse gelelim bu yazıyı yazmama sebep olan kitaba... Dükkana gittiğim saatlerde sokakta insan yok zira yumurtayı geçtim, kek yapsan fırına vermesen de olur sıcağı var... Kek kalıbını kaldırama bırak bir saat sonra gel dilimle havası. Ama işte daha önce de yazdığım nostos ve algia kaynaklı sebepler ve benim dahi çözemediğim gerekçelerle ben o sıcakta dışarıya balık istifi atılmış kitaplar arasında ne arıyorsam artık, şuursuzca karıştırmaya başladım. Mağazaya girip beğendiğim eteğin her bedeninden seksen tane varmış da kendi bedenimden olanı bitmiş gibi bir ümitsizlikle bir yandan da ama ya bunların altındaysa hırsıyla kitapları eşeleyip durdum. Sonunda Arjantin Tangoları isimli kitabı gördüm. Elime aldım baktım. Yazarı, Selçuk Baran. Tangoya zaafım belli. Arjantin'i ömrü billâh göremeyeceğim de (Mütevekkil miras. Elhamdülillah).  "Havyarı kitaplardan biliyorum" diyen Ünsal Oskay'ı bağrımıza basmış insanız, onun cemaatinin müridi olmuşuz. Alıp okuyayım Arjantin'i de kitaplardan biliyorum derim ben de diye, aldım kitabı. Ama bir yandan da Selçuk denen yazar kişisi kesin gitmiş Arjantin'e, orada birkaç   hatunun güğümlerini kalaylamış, işte Arjantin şöyle güzel, tango böyle ateşli bir dans, of ne içtik, ne dans ettik diye bohem bohem anlatıyordur diyerek biraz da pişmanlıkla Ahmet Abi'nin yanına vardım. Her zamanki gibi kitabı aldı tuttu. Baktı baktı. "Ahmet Abi burada ne yazıyor ya okuyamadım bir de sen bak" demişim gibi tekrar evirdi çevirdi baktı. Sonra yine bana baktı. "Sen okuyor musun bunların hepsini ya" dedi. Of Ahmet Abi yine mi aynı soru der gibi yüzüne baktım. "iki lira ver yeter'  dedi. O an işte penyelere değil ipeklere inanmaya başladım ama bir an. Kitabı aldım götürdüm, bir kaç gün sonra açtım baktım kısa kısa öyküler. Bakalım ne yazmış bizim Selçuk abi diyerek Mor Hikaye'yi okudum.  Ben tangolu salsalı  Ayhan Sicimoğlu macerası beklerken na böyle kafam kadar bir taş midemde öyle kaldım. Ağlasam ağlayamıyorum. Dört sayfalık bir hikaye sonunda ben,  biri ciğerimi anestezi yapmadan deşmiş gibi, otopsiye alınmış gibi bir hissiyatla kalakala kaldım.  Hepi topu dört sayfa ve başında tek bir not: N. için. 
Hikayeyi okumaya tekrar cesaret edebilirsem buraya da koymak istiyorum. Hikayeyi ilginç hale getiren kısma geldik nihayet .Uzatmayayım. Kimmiş bu Selçuk Baran diye bakayım dedim.  Buyurunuz efendim.  Selçuk Hanım!  



 Daha ilginci fotoğrafı görür görmez "e ben bu fotoğrafı daha önce gördüm" hissi yakama yapıştı. Araştırınca bir ara bir hikaye yarışmasıyla ilgili okuduğum haberde bu fotoğrafa rastladığımı fark ettim. Adına bir yarışma tertip edilmeye başlanmış Galatapera tarafından. Hatta seçici kurulda Selim İleri  de varmış.  Neden bilmiyorum okuduğum haberde adı geçen Jale Sancak ismiyle Selçuk Baran'ın fotoğrafını eşleştirmiş zihnim. Sözlükte,  Selçuk Baran'ın Bozkır Çiçekleri adlı kitabı Orhan Pamuk'un ilk kitabı olan Cevdet Bey ve Oğulları ile aynı yarışmaya katıldığı yazıyor. Jüri bu iki kitap arasında karar vermekte zorlanmış ve Selçuk Baran'a mansiyon vermeyi uygun görmüşler.  Selim İleri de bu jüri içerisinden yer aldığından Selçuk Baran'ın hakkının yendiğini düşünüyormuş.  Kendisinden "yaşarken ve yazarken inceliği, duyarlığı değeri handiyse çiğnenmiş sevgili dost" olarak bahseden İleri,  "ilgisizlik ve umursamazlık nedeniyle yazmaktan vazgeçmiş, kırgın bir yazar"  tanımı yapmış. Mor Hikaye'yi okuduktan sonra da hissettiğim buydu. Tam anlamıyla bu. Başka bir hikayesinin adı gibi "Porselen Bebek.' İlgisizlik ve umursamazlık nedeniyle kırılmış porselen bir bebek kadın...

Tüm bu yazdıklarımı boşverin! Mor Hikayenin sonunda " Bir an önce unutun beni. Tek istediğim, bir zamanlar yaşamış olduğumu unutmak. Eğer dostumsanız, yardım edin, bir zamanlar yaşamış olduğumu unutturun bana" demiş. Tıpkı Didem Madak'ın "Dalgınlığınıza gelmek istiyorum ve kaybolmak istiyorum o dalgınlıkta" dediği gibi...  Taş karnımda kıpırdandı...

Yetmemiş gibi bir de "
Bu dünyaya gülüp, söylemek, rahat etmek için gelmedik. Bazıları için hayat kolay olabilir. Ama hayatı kazananlar acı çekenlerdir, çile çekenlerdir. acı, bir terbiyedir ve yaşamak, insan olma yolunda verilen zorlu bir kavgadır. Zordur insan olmak evlat" demiş. 
Hayatı kazananlar acı çekenlerdir demiş. Acı çektikten sonra gelen kazanca ne yapacağımı söyleyecektim ama küfürü bıraktım. Âh be güzel kadın! İnsan olma yolunda insan olan yerlerimizi sakatlamaktan kötürüm kalacağız, sağlam yanımız kalmayacak sonunda!




30 Temmuz 2013 Salı

Susam Sokağı Çocukları ve tatminsiz yetişkinler kuşağı

Depresyon, manik depresif, panik atak, anksiyete bozukluk, sosyal fobi, borderline diye bir şey yoktur. Susam sokağıyla büyüyen çocuk vardır! Kodumuz  bozuk, yazılımımız böyle naapıcan? 
Hep psikanaliz işte bunlar hep!




imkânsızın şarkısı

Çocuk şarkısı diye yutturulan ama bir çocuğun daha hap kadarken yutup ömrü billah imkânsız aşka inandırıldığı dinlediğim en hüzünlü 'aşk şarkısı' budur!

Fil ve Arı
Ben bir bebek filim büyüyecek miyim?
burnum minik bir hortum su bulur muyum?
bir gün arı konsa küçük kuyruğuma
kaçmak kolay değil kısa boyumla
arı benim adım bütün gün uçarım
küçük fili bulup üstüne konarım
fil benden korkmasa benimle oynasa
gezer eğlenirdik bu güzel ormanda








24 Temmuz 2013 Çarşamba

reckoning song

Bu şarkının milyon tane coverını dinledim ama hiçbiri bu çocukların yorumu kadar samimi değildi hiç birinde böyle efkârlanmadım. Sözlerine içlenmedim. Mahallenin Zahide teyzesi moduna girip çay kahve götürelim üşümesin çocuklar diyesim geliyor izledikçe. Ayrıca o ses nereden çıkıyor be çocuk! Şunların naifliğine bakar mısınız? Bizim ergen bebeler Justiiiin diye böğüre dursun. Kahrolsun bağzı popüler pijler! Yaşasın eller cepte üşüyerek şarkı söyleyen gençlik! 

21 Temmuz 2013 Pazar

hissiyat

hayal kırıklığına uğrayanlar

                                                                                                                                         Ferdinand Hodler

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Doğru Karar mı? Öyle biri yok şekerim soyadı değişmiş olabilir mi?





Bilen bilir kendi küçük kalbi kocaman "Küçük Prens'te şöyle bir cümle geçer: " l'essentiel est invisible pour les yeux." Meali: öz göze görünmez yanisi higgs bozonlarım gerçek atomdan bile küçüktür. Böyle büyük büyük laflar edip mantıklı düşünüp ortaya somut gerçekler koydum ben haklıyım diye bık bık bıklayanlar bıktım! Beni affetsinler ama kıçımla gülüyorum la size! Şimdi bi test yapalım gözünüzü kapatın ve şu soruyu yanıtlayın elimde hangi meyveyi tutuyorum. Bildin mi? Nah bilirsin işte! Şimdi ben sana gözünü kapat tut bakalım şu elmayı desem sen şıppadanak elma dersin gözün kapalı ama yine bilemeyebilirsin armut olabilir işte o mango olabilir di mi şekerim? O işler öyle olmuyo işte. Enam suresi 104. ayette Gerçek şu ki size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde gözetleyici değilim. der. Basiret arapça görmek fiilinden geliyo ama bu iki gözümüzle gördüğümüz şekil bir görmek değil üçüncü göz diyeni var gönül gözü diyeni var kalp gözü diyeni var. Yeri göğü yaratan Allah'ın bi bildi var ki gönül gözüyle görmek fiili kullanmış. Aklınızı kullanın beyniniz var onu kullanın yeter dememiş di mi?  Kalbi bir şeyden bahsetmiş. Yani bazı şeyleri, bazı gerçekleri gözünle görmeye kalkar,  kararını o iki gözünle alırsan duvara kütlersin! Bazı kararlar kalple vicdanla alınır. Beyin duran insan kolunu oynatamaz evet ama koluna vurursanız bu o acıyı hissetmediği anlamına gelmez di mi canlarım. Doğru karar size yalnızca poker falan oynarken lazımdır o da nihayetinde oyundan ibarettir ve hayat oyundan daha fazlasıdır. Ne diyodum? He Doğru Karar. Artık burayada oturmuyor. Sizlere ömür  şekerim yerine ben taşındım. Gönül Basiret ben memnun oldum.  Gel bi kahve koyayım.

9 Temmuz 2013 Salı

Zamanın Farkında


"Çok şaşarım şiir sevenlere , okuyup geçenlere, kitabı kapatıp yemek yiyenlere, o bakışla yaşayıp da ölmeyenlere. Şiir sevilmez ki, öyle duyulur, öyle bakılır, hastalanılır, zehirlenilir, ölünür. şiir sonunda öldürür."
Şule Gürbüz

Neden Birhan Keskin kitaplarını dağıttın artık şiir okumuyor musun diyenlere cevabım olsun.
Okumuyordum ki. Ölüyordum...

3 Temmuz 2013 Çarşamba

kürdilihicazkâr


şimdi
en derin yaraya bile sarılabilecek 
kürdilihicazkârdan ibaret 
derken,
yani gerçekten
merhem olur mu dersin
gerçekten?


asılı kalma sanatı icra ediyorum naçizane


'' Erken dönem işlerim düşmekten korkmakla ilgiliydi. Sonraki işlerim düşme sanatı ile ilgili oldu. Kendini incitmeden düşmek yani. Şimdi yaptığım ise hiç düşmeyip asılı kalma sanatıdır."
                                                                             Louise Bourgeois