13 Aralık 2013 Cuma

Erdal

Erdal Eren... Kenan Evren'in asmayalım da besleyelim mi dediği Erdal! 17 yaşında olmasına rağmen "ibreti alem olsun diye" asabilmek için yaşını büyüttükleri Erdal. Ömrü billah "deli kadın" diye yaftaladıkları cânım Aysel Gürel'in son bakışından bahsettiği çocuğun gözlerini gördünüz mü?

"Her ceset sen, ben ya da biz olabiliriz. Arada hiç fark yok eğer yaşıyorsak, bunu bir başkasının kirletilmiş bedenine borçluyuz bu nedenle her savaş bir iç savaştır, her şehit, yaşayan canlıya benzer ve ondan ölümünün hesabını sorar ve savaş bir gün biterse kendimize şunu sormalıyız: peki, ölüleri ne yapacağız? Neden öldüler?" demiş Cesare Pavese... 

Bugün Erdal Eren'in ölüm yıl dönümü. 2 hafta sonra onu asanların müebbet cezası alacakları duruşma varmış... Müebbet bile şu an dünyanın en acısız ezasız en masum kelimesi. Ebediyete kadar demek ya hani. Yine de içinde bir canlılık bir hayatta kalma barındırıyor ya o yüzden nasıl mutlu! Oysa ölen öldü! Tek bir nefesini geri verecek mi müebbet yatsalar yaşasalar nefes almaya devam etseler bir odada? Toprağın altındaki tek bir günlüğüne de olsa dirilecek mi? Bir gün barış gelse bile ölenler geri gelmeyecek. O taşlara tırmanarak tepelere diktiğiniz o lanet bayraklarınızın öyle yüksek görünmesinin sebebi ne biliyor musunuz? Üstüne basarak çiğnediğiniz cesetlerin istifi! Siz o muasır medeniyet seviyelerine cesetler üstünde, ölenlerin ardında kalanların bağırlarına bastıkları taşlar üzerinde yükseldiniz. O bayrakları siz cesetlerin üzerine tırmana tırmana diktiniz! Madalyalarınız birer teneke parçası! Şehitlik  palavranız yalan! Bayrağınız kan rengi yamalı!  Biz hayatta kalanlar ölüleri diriltemediğimiz müddetçe birer yara yama leke pas  ve kirden ibaretiz! Hepsi bu.

2 yorum:

  1. Komşular yargıda görsün usulü götümün mahkemesi müebbet verse ne olur, vermese ne olur hakikaten. Muasır medeniyetleri de onların olsun, ben çok mutsuzum. Sanıyordum ki bunlar sadece annemlerin jenerasyonunun başına geldi, orada kaldı; bizim hayatımız başka türlü ahlaksızlıklarla geçecek, işte para yemeler, dere satmalar, yüzümüze yüzümüze hakaretler falan. Çok gerizekalıymışım.
    34 yaşımda bu çocuğun 17 yaşındaki olgunluğuna erişemedim, böcek gibi ağlıyorum evde. Mehmet Ayvalıtaş'ın annesi ölmüş bugün, nasıl ölmez insan, ben de ölürdüm.
    Kenan Evren bari ölse artık diye geçiriyordum hep içimden, yani bari ölsün artık. Annem öyle düşünmüyormuş, ölmek isteyip ölemesin istiyormuş. Annem daha iyi biliyordur herhalde.

    YanıtlaSil
  2. Bugün biri yazmış: " Abilerimizin nesli Ulaş, Deniz isimleriyle doluydu, bizim nesil Erdal ve Özenç. Çocuklarımız da Ethemler, Medeniler. Birşey değişmedi." diye. Ben de Kerbela aynı kerbela demiştim. O zaman da Ali İsmail vardı Şimdi de Muaviye var! http://evanasi.blogspot.com/2013/06/ha-tayyip-ha-muaviye-be-annem.html
    B ir ülkeyi tanımak istiyorsanız orada insanların nasıl öldüğüne bakın demiş Camus.Burası da bombadan, mayından, kurşundan, dayaktan, asılarak soğuktan donarak üşüyerek ve kahırdan ölenlerin ülkesi!
    Annenle aynı hisleri ve dilekleri paylaşıyorum. Murathan Mungan'ın çok sevdiğim bir kitabı var 'Geyikler Lanetler'. O kitapta geçen tüm lanetleri hediye ediyorum Kenan Evren'e!. Sanırım dokuzuncu lanetteydi şöyle bi bölüm vardı. o kadar uzun yaşa
    o kadar uzun yaşa ki
    bütün sevdiklerinin ölümlerini görsün gözlerin
    bütün yakınlarının yıkımlarına yansın yüreğin
    o kadar uzun yaşa
    o kadar uzun yaşa ki
    ölüm senin için en büyük mutluluk olsun
    o kadar uzun yaşa ki
    o kadar!

    YanıtlaSil