8 Mayıs 2015 Cuma

Barbarın Kahkası

Bu ahval geçmeyecek.
lütfen ısrar etmeyin,
Hiç olmazsa tüylerimin 
yönünde okşayın beni.

Bu dizelerle açılıyorsa bir kitap ve yazarı Sema Kaygusuz'sa, önce derin bir nefes alın sonra itimat ve itaat edin. Bunca yıllık okuruyum ve geçmeyecek diyorsa bilin ki geçmeyecek! Madem geçmeyecek şöyle bir yaslanın  omuzlarınız gevşesin -ki sonrasında kaskatı kesilecek-  ısrarınızı bir kenara koyun.


Garip ki benim Sema Kaygusuz kitaplarıyla her buluşmamda Mikail boş durmaz. Öyle bir kahve koyup ayaklarımı uzatıp tek kitabını okuyamadım henüz. Ya göğün karnı yarılır ya bağırsakları çır çır olur ya güneşin ateşi çıkar. Barbarın Kahkahasını  da gök gürültüsü ve sağanak eşliğinde bitirdim elhamdülillah!  Esereklidir, efsunludur kitapları. Şaşmam. Kitabın konusu gibi görünse de aslında yalnızca fonu olan  tatilcilerin motel macerasını okumaya başlamadan az evvel tepeme güneş geçmesine de şaşırmadım. Fiziksel bütün şartlar hazırdı, oturdum okudum.  Okumaya başlamadan önce kitap hakkında bir iki yazı da eşeledim. Yola çıkarken yoldaşına mutlaka yanıma ne alayım diye soran o temkinli kontrol manyağı kadın, niyeyse nereye gideceğini ve orada mutlaka ne yenilip ne yapılması gerektiğini söyleyenlerden haz etmediği için yazıların üçüncü satırında topukladım. Bu yazı da onlardan olmasın diye kitapta böyle oluyor, sonrasında şöyle oluyor, bundan ötürü yazar burada bunu demek istemiş minvalinde bilgileri üzerime vazife bellemedim. Haddim değil, meşrebim değil. 
Nihayet kapaktaki resimden gözlerimi söktüm ve üzerindeki roman yazısını görünce evvela biraz sırtım kaşındı. İçine düşenin saç olduğunu bilirsin de yine huylanırsın ya hah öyle işte! Yani ben Yazar'ın hikayelerini sevmişim. Bu bir roman. Son zamanlarda okuduğum bütün romanlar kafayı her şey hakkında her şeyi her şekilde anlatmakla bozmuştu. Korkmadım desem yalan. Bir yandan da yine kündeye geleceğim biliyorum! Gel gör ki her ne kadar üzerinde roman yazsa da her biri kendi içinde fil cesametinde hikaye imiş. Roman yazan sevdiğim bütün hikayecileri kaybetme korkusu alır beni. Gözümün önünden geçen neon ışıklı, kayan yazılı tabelada adeta  'Bırak gitsin, dönerse senindir, dönmezse hiçbir zaman senin olmamıştır' yazar. Sema Kaygusuz da öyle bir döndü ki bu aralar kitabını dizimden gözümden ayırasım yok! Hasılı yazarın hası bir yere gitmez seni kendine getirir. 

Ne çekse kefilim dediğim yönetmenler, ne yazsa okurum dediğim yazarlar var. Sevdiğim yazar ve yönetmenlerle aramda bir gönül bağı kurduysam kime ne? Her yazılan kitap, çekilen film sonuçta sanatçının kendi yolculuğu ve madem sevdim bir kere, bana  nereye diye sormak değil  yanıma ne alayım diye sormak düşer ki yanınıza yolculuk esnasında ne alacağınızı kestiremediğiniz tek yazar  benim için Sema Kaygusuz. Yatak gösterir taşta uyutur. Çıkınında yemek görür heveslenirsin,  "A ben onları yolumuza çıkan hayvanları beslemek için aldımdı" der. Kolunu hiddetle kaldırır, yüzünü kapatırsın, kendi göğsüne yumruğu indirir.

Çoğu kimse  son kitabı Barbar'ın Kahkahası için ayna diyor. Ne münasebet canım! Eksik! Yanlış!  Oysa ayna ışık geçirmez, üzerine gelen ışığı, geldiği tarafa geri gönderir.
İllâ ki bir benzetme yapılacaksa,  o da mercek! Tıpkı bir mercek gibi içinden geçen paralel ışınları birbirine sezdirmeden nasıl yaklaştırdığını ve aynı maharetle uzaklaştırdığını anlayamayacağınız kadar da saydam bir mercek bu kitap. 

Nasıl ki insan gözünün görmesini göz merceği sağlıyorsa ve görme bozukluğunu gidermek için merceklerden oluşan gözlükler takıyorsak bu kitap da aynı işlevi görüyor. Bazen fotoğraf makinesi oluyor, bazen bir büyüteç, bazen bir mikroskop bazen de teleskop. Göğün uzağıyla, parlayan çoban yıldızını, suyun deriniyle asidini, mucizeyi değil denizini arayan balığı, insanın limitini, sınırını ve sonsuzluğunu yazarak çizdiği, aslında üç boyutlu gerçekliğin iki boyutlu bir yüzeyde perspektifli anlatımı.

Bu bakımdan Sema Kaygusuz, çok sevdiğim C.Escher'in çizerek yaptığını yazarak gerçekleştirir ve meslektaş sayılır  ayrıca sanatçı olduğu kadar zanaatkar bir mühendistir. En güzel kısmı da ne dili ne anlattığı sizi işin tekniğiyle boğmaz bunaltmaz, hamallığını size yaptırmaz, maval okumaz, hele hocalığa asla soyunmaz.

Ben bu yolculuktan kendime Simin'in gül desenli  termosunu, reçetelerini, Alikâr'ın kafasındaki parantezi, Eda'nın korkunçlu masalını, Melih'in yanağındaki yarayı,  Turgay'ın sırrını,  Selçuk'un yastığının altındaki kubarı, İsmail'in hortlaklarını, Nihan'ın yanık gülümseyişin, Ömer'in leylak desenli, Ferhan'ın ebru rengi gömleğini ama en çok Ozan'ı, sırtındaki keçiyi ve elindeki zıpkını aldım. Serpil dahil kalanları da Mavi Kumru Motel'in kumuna gömdüm.  Karnımda delimsirek bir kahkahanın uğultusu, ağzımda bir karanfil tanesi...  Kitabı okuduktan sonra üzerine konuşacak birilerini ararsanız eve beklerim anacım. Simin Hanım'ın reçetesi, bol naneli limonata da müessesemin ikramı... Hararete ve barbarlığa bire bir!

2 yorum:

  1. Merhaba ;
    kitabı dün elime aldım
    ve sana yemin ederim ki dakikalarca kapağına bakmaktan açıp okuyamadım.
    Ne olduğunu tanımlayamıyorum ama o kapakta bir şey var
    Bu benim ilk okuyacağım Sema Kaygusuz kitabı,senin yazında benim eşelediğim ilk yazı :)
    Mercek'i daha bir merak ile okuyacağım şimdi
    Sevgiler..

    YanıtlaSil
  2. Kitabı not aldım. Güncenizi de sevdim. Selamlar, sevgiler Begonvilli Ev'den.

    YanıtlaSil