28 Haziran 2013 Cuma

man o to

Rumi'yi hep sevdim, farsçayı da, avluları da, avlulu şiirleri de...Çocukluğumun geçtiği Mardin'de evimizin avlusu vardı hatırladıkça burnumun direği sızlar. Şimdi de avlulu bir şarkım oldu!  Birhan Keskin'in Eski Avluda şiirinin kardeşi gibi bu şarkı. Sözleri de Rumi'nin. Şarkı güzel, avlu  serin ve fakat içimdeki kuyu derin...


bir mutluluk anında avluya doğru oturmuşuz,
ben ve sen
endamımız çift suretimiz çift
 ruhumuz tek
ben ve sen
bulandıran palavralardan azade
gamsız bir keyif ben ve sen
ne sen varsın ne de ben
bir olmuşuz aşk elinden
            Mevlana Celaleddin Rumi

26 Haziran 2013 Çarşamba

ve beklenen şarkı!


Kiss in Taksim Square


Written and produced by Chinawoman, Berlin June 2013.

lyrics

meet me
in the evening
for a kiss
in taksim square

meet me
in the evening
for a kiss
in taksim square

one idiot is all that it takes
to put life to waste
one idiot ruins one thousand fates

meet me in taksim tonight
a drink and a kiss
what in the world could be more civilized?

it was the worst of times
it was paradise
it was the worst of times
it was paradise

dreamy
summer evening
make it sleazy
my dear friend

meet me
in the evening
for a kiss
in taksim square 


25 Haziran 2013 Salı

Oolum biz nası bi milletiz!

Bir tane arabesk şarkı vardı. Kimin söylediğini hatırlayamadım şimdi. 'Gözün kör olsun be felek kim dost düşman nereden bilek' diye. Hah işte şu günler var ya dostu düşmandan ayırmak için mis gibi bi rüzgar oldu. Toz uçtu taş yerinde kaldı. Tom Yorke'u severdim daha çok sever oldum. Beirut canımdı. Canımın içi oldu.  Bono'ya, Enbe orkestrasına uyuz olurdum daha çok oldum. 
Bütün olup bitenler sırasında Beirut'un facebook sayfasından iki fotoğraf.






Beirut'un solisti Zach durma eylemine destek oldurkene

Ve  Chinawoman... Konserinde 'Drawn to you' çalmayarak beni verem eden Michelle... Seni afettim kadın! Zira Chinawoman'ın solisti Michelle, facebook sayfasında 'naber Türkiye, size bi şarkı yapıyorum len! Bir iki güne koyarım buraya, beklemede olun' gibisinden bi şey yazmış. 

Beirut'un sayfasında Zach'ın duran fotosunun altına 'ayy yerim ya, canım benim çok şeker ya' yazanlara ilaveten Chinawoman'ın 'size şarkı yapıcam' iletisinin altına bizimkilerin yaptığı yorumlara bakın Allah aşkına! Oolum biz nası bi milletiz! Ölücem yeminle aaaay şiştim! :)


Sen ne güzel kadınsın lan!
Hay canını yiyem ben senin!
Yap bakalım aslan parçası!

21 Haziran 2013 Cuma

Bulgur Kafalıların ve Çapulcuların Ülkesi

Bütün köşecilerin Başbakan'a, Cumhurbaşkanı'na açık mektuplarla ilân-ı aşk ettiği, vicdana davet ettiği yazıları görünce ben daha mantıklı bir şey yapıp vicdan sahibi olduğuna inandığım üç beş çapulcuya yazayım dedim. Yani sevgili köşeciler!  İflâh olmaz iyimserlerim benim! Düriye'nin güğümlerini çoktaaan kalaylamışlar, balatalar yanmış, kayış kopmuş, siz hala vicdan hak özgürlük çağrısında! Size diyecek sözüm yok. Ve fekat! Çapulcularım! Öncelikle kuyruğuyla oynayan kedi ve Recep İvedik serisi muamelesi gören "hülooğğ diyen teyze" videosu görmek istemiyorum artık ben! Yeter! Olay çirkinleşmeye başladı. Şimdi TDK onun da anlamını değiştirmeden demokrasi ne demek ona bir bakalım. Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi. E bu halk kim ki? Hülooğğğ diyen ve Başbakan'ın bilmem neresinin nesi olduğunu söyleyen kadınlar da halk mı? Halk! Makarnaya kömüre oy verenler diyerek insanları aşağılamak elitizmin dibidir. Bir şeyin ne kadar dibine inerseniz o kadar çamura batarsınız haberiniz olsun!
Kombili evlerimizde ısınırken antin kuntin kafelerde bolonez soslu makarnalarımızı yerken o insanlar üşüyor ve aç diye, bir avuç kömüre bir torba makarnaya oy verir. Kimse kusura bakmasın! Bizim cümle içinde sıkça kullanıp artistlik(!) olsun diye sözde yaptığımız empatinin anlamını çoğu bilmez ve belki bizden daha iyi yapar ama biz anlamını bildiğimiz halde yapamıyoruz demek!


Bunca kitap devirmiş  bunca okul bitirmiş gazetelerde kanallarda yer tutmuş olmasına rağmen  saçma sapan konuşarak mantığın sınırlarını zorlayan Yiğit Bulut, Akif Beki, Elif Şafak, Rasim Ozan ve daha onlarca okumuş insan rezil açıklamalar yapıyor batmıyor da cahilin cehaletine mi tahammülümüz yok!
Diğer yarımızla barışmadan huzur bulamayacağımız kesin. İstediğiniz kadar varlıklı olun, eğitimli olun, zeki olun. Halkın bütünü eşit şartlarda yaşamadığı müddetçe huzuru bulamayacağız. Ünsal Oskay bir kitabında Sabancı'nın Atlı Köşk'e sahip olabileceğini ama hemen önündeki denizde yüzemeyeceğini söyler. Der ki 'Giremez. Çünkü gecekonduların bokları demokratik bir şekilde Atlı Köşk’ün önünde yüzmektedir.' Yani canlarım, burnunuzu elitizime dayadığınız müddetçe bok koklayacaksınız! Demokrasi yalnız sizin için demokrasi değil. Bizim demokrasi anlayışımız çoğunluk için. Peki ya Roboski? Orada demokrasi için kaçımız ses çıkardık? Eğitim şansları, paraları, okulları, işleri olanakları ve en acısı seçenekleri olmadığı için okulda olmaları gerekirken kış ortasında kaçakçılık yapmak zorunda kalan gencecik insanlar için de demokrasi yok mu? Kredi kartlarının senelik aidatları ödememek için dilekçeler yazan eğitimli yüzde elli   aynı hassasiyeti Roboski'de bankada hesapları bile olmayan başka gelirleri olmadığı için on iki on üç yaşında  kaçakçılık(!) yapmak zorunda kalan çocuklarının öldüğü yerde anma yaptıkları için üç bin lira ceza kesilince aynı duyarlılığı gösterdik mi?
Kitapları çok satan bir yazar, bir kitabında kahramanın ağzıyla cahil ve fakir kesimi 'bulgur kafalılar' diye tanımlamıştı. Ocağın sönsün elitizm! Canım Ünsal Oskay buna tahammül edemezdi. Dünya gözüyle dinleme şansı yakaladığım hocam bir panelinde bu tarz söylemlere karşı şöyle demişti."Yahu adam eve üç kuruş para getiriyor kadın da o paraya ya bulgur pilavı ya makarna yapıyor oluyor sana yüz kilo. Sonra adam da televizyonda gördüğü zayıf bikinili manken kadınları iç geçirerek seyrediyor karısının yanında. Ulan adam kadına dayamış karbonhidratı şişmanlamasın da ne yapsın yarım kilo et mi görüyor dili damağı! Ne yapsın fukaram!" Al sana sosyoloji! Martha Stewart televizyonda bulgurdan salata yapınca cool!  Fakir pilavını yiyince bulgur kafalı!
Turgut Uyar'ın dediği gibi "oy pusulalarını ve seçimleri bırak evet seçimleri özellikle bırak çünkü açlık çoğunluktadır'. Afiyet olsun yarasın!

kabusa misilleme

                     

Freud diye bir şey varmış arkadaş!
İnsan uykusunda iki saat ağlar mı?
Şimdi misal bir hayvanat bahçesine gitsem
İlk bulduğum file desem ki
kalk üstümden arkadaş!
Tepiş tepiş yettin desem
sonra bu rüyaymış meğer de uyansam
Herkül'ün oniki görevini okusam uyumadan önce Yiğit'e
Büyüynce gidip ilk iş bir kızın kalbini kırmasa
Ben yaşlanırken o büyüyor ve bu adil değil!
 üzülüyorum uyumuyorum ve
kahveyi bulandan başka kimseye
minnet duymuyorum artık
uyanık kalıp sürekli oyalansam
misal lahmacun yapmayı öğrensem her canın çektiğinde pişirsem
ististanısz her defasında poşeti delip
yere sızan çöpün suyunu temizlesem
her akşam yani ama her gün aynı tavayı yıkayıp kurutup kaldırsam
her gün ama her gün kuruturken gözüm ıslansa durmadan hatırlasam
saçmalama hakkımı kullanabilsem
rüyamda görmesem o uzun boylu kızı
sen "ben ona aşıığım" demesen
ve ben seni kalbime değil arka bahçeye gömsem
hiçbir şeyim yok akıp giden yaşımdan başka
keşke yalnız bunun için gömseydim seni....

19 Haziran 2013 Çarşamba

marjinal martı


Şimdi biri çıksın desin ki deme!
Ben diyeceğim tam da yüzüne!
Şimdi biri çıksın desin ki yapma!
Ben yapacağım inadına!
Biri desin durma orada durma yürü
Ben yıkmak için onların yaptıklarını
Ben işte put gibi duracağım orada inadına!
Yasak ne ayol yasak ne biri desin bana hele!
Varsın yeniden tanımlasınlar sözcükleri sözlüklerinde
Biz tanımlamadık kimseyi hiçbir şeyi
Ama tamamladık bütün gedikleri
Ne balık isterim ne simit ne de deniz
Ben istediğim yere uçmak
istediğim yere konmak isterim
Yasak ne ayol yasak ne!
Biri desin bana hele
Desin de çökeyim tepesine!

12 Haziran 2013 Çarşamba

Sobe!



 

İster provokatör deyin, ister marjinal, ister direnişçi, ister Teyze. Ne derseniz değil gelinen ve insanları getirdikleri noktada çekilen fotoğraf bu! Onca insan bunca zaman iman tahtasının üzerinde sabır ağacından yapılma bir sapan yontuyormuş meğer! Ve onca olan  kanıtladı ki iktidar denen  şey, körlüğe, işitme kaybına, unutkanlığa, şuur kaybına ve nihayetinde şizofreniye sebep oluyormuş!  Bunu da görmüş olduk!  Fakat büyük resme bakınca " iktidarın başarısını" gören BAĞZI yazarlar varmış! Kahrolsun o bağzı yazarlar! Şaşı mı bakıp şaşırmış acep bağzı yazarlar o resme? Ben bakıyorum bakıyorum küçük bir masanın arkasına saklanan koca popolu bir filden başka bir şey göremiyorum!  O kadar zavallı bir  resim ki artık baktıkça  nefret değil sanırım merhamet duymaya başlıyorum.
Sosyal Medyada iktidar partisinin miting afişi dolaştı. Büyük oyunu bozmaya var mısın diye soruyor. Televizyonlarda sergiledikleri figüranlı silahlı telsizli bayraklı müsamere ne komikti! Çamlak çömlek patlatmak içindi hepsi ama kimse yemedi!  Oysa bu dünya yeteri kadar büyük. Babalarının tarlası  değil de hepimizin oyunu bahçesi gibi görebilselerdi  birlikte oynayabilirdik. Oyun bozma aşkının altında nasıl bir çocukluk tramvası var acaba gerçekten merak ediyor insan. Alenen mızıkçılık çağrısı yapılıyor yazık. Ortada bir oyun olduğunu kabul ediyorsa iktidar kaybettiğini de kabul etsin artık! Ama fark edemiyorlar çünkü kaybettiğini kaybetmek bir melekedir ve gerçek kaybedenler önce bu melekelerini kaybederler. Sanrısal bir galibiyet telaşıyla hala koca popolarını masanın ardına saklamaya çalışarak oyunu bozmaya çağırıyorlar!
Saklandıkları yeri açık edecek öyle kocaman bir cüsseleri ve öyle küçük bir delikleri var ki yalnızca şunu bilsinler. Gördük!
Yalnız aldatan kurt kuzu postuna bürünür, sahte şefkat gösterir,
Yalnız yalancılar ve hakikati gizleme telaşında olanlar iftara atar,
Yalnız korkaklar tehdit eder
Yalnız artık sözü geçmeyen bağırır,
Yalnız kalan kalabalık toplamaya çalışır ve 
Yalnızca aciz olan güç kullanıp şiddet uygular.
Diyeceğim o ki
Sobe!


                              Kültür Mafyası Dergisi  Temmuz-Ağustos Sayısında bu yazıyla Çapulladım.



4 Haziran 2013 Salı

Üzgünü kapat!

minik çapulcum!


-Anne aapıyosun? Sen üzgünsün sen üzülme anne.
-Ağaçları kesiyorlar oğlum kesmesinler diye tutanlara vurmuşlar üzüldüm
-Kesmesinler kamam mı! Üzgünü kapat anne üzgünü kapat acımış mı kanamış mı?
-Bilmiyorum oğlum acımıştır
-Bekle beni bekle kamam mı gelicem burda bekle anne
-Naapıyosun oğlum Yiğit ne yapıyosun odada buraya gelir misin!

-Bu ne oğlum ?
-nana bandı. Apıştıralım  ben apiştıriiim bak ben üf üfliim ben öpiim gecicek kamam mı üzgünü kapat!
-kamam oğlum...