30 Kasım 2012 Cuma

Ayşe

TRT Haber- Ömür Dediğin
 Ayşe Karakoyun - 95- Sivas

...
benim herif iki buçuk sene eskerlik etti
iki buçuk sene eskerliği etti şeyde istanbulda
bir tek o Ürgüp'deki oğlum var idi
başka uşak yoğdu
ondan
irezilik de çektik
yoğlukta çektik
harman sürerdik
biz dırmıklardık
öküz koşerlerdi
harman galdırırdık
buğday elerdik
ölçüm gelirdi
elimizden alır ölçtü ölçtü hissesini alırdı götürurdu
onu da alırdık ya yeterdi ya yetmez idi
aç kalırdık
çok çektik çok
şimdi ne var ki
herşey bol
şu asvabın bir sırığını çeksek kırk yama çıkardı
oyleydi
asvap da bulamazıdık
eskilerle geçinirdik
şimdi ne var ki
bizlerin çektiği irezilliği kimse çekmedi
buğday elerdik
herifler savururdu
ne bir bişey varıdı
vallah billah
hee ne çektik biz ne çektik
bizim gunümüzde oğul yoğudu da şey hoca okuturdu
hocalar
namaz dualarını bellerdik
biliyon mu

ha bu benim uşaklar namaz dualarını hep bilirdi
bende bildim namazı kılıyom

Allah yazmş vardık evlendik ne örecen buralıydı köylü
allah yazarsa nerede olsa bulur
ee  namusluydu şimdiki gibi değeldi
şimdikiler sevmezse galdırıp atıyo şeyi
bizimkiler öylemiydi inkarı mı var

amaaan işte varmaz olaydım keşke öleydim
o zaman bunları da görmezidim


o herif görmedi uşağının acısını
valla görmedi
o dayanamazdı
onun emma kardeşleri öldüydü
herif iyiydi
çalışırdı
ne iyiydi
aptesini alırıdı namazını gılarıdı
rençper idi
iyi kötü çoluğunu çocuğunu bakarıdı
hasan ıdı adıda
iyiydi ne huysuzluğu edecek
işi görülse ne diyecek
kızım biz hiç dururmuyduk
ip dokurduk boş mu dururduk şimdikiler gibi
hep de erkeklerden erkeklerden oluyo
avradın aklına gidersen avradın kimisi müslüman bilir de
 kimisi de bilmez
demezki bende kocadım ben de kocayacam  yarın ben de yaşlanacam
ben de ata olacam demiyollar
onlar bilmiyollar
yalınız işte bir oğul getirsin
yiyek içek rahat  orada burda gezek çarşıda
onu istiyolar
heee iyi gün kalmayak da
benim zoruma  gidiyo vallah

onbir senedir beri herif öldü
yalınız yatıyom yalınız galkıyom
bana ne olacaa ki
korkman da
iki komşu varsa
benzer oturuyom benzer bu geliyo
yalınızlık daha iyi
ölen oğlan pek iyi bakardı
bir pazardan biri gelse şimdi
ağlaya ağlaya bir oluyom
el geliyo bu gelmiyo diye
geder fistanlığımı alır getirirdi
ana sana dürüm de yaptırdım
şunu da ettim diye
getirir elime teslim ederdi
pek iyiydi
uşaklara derdiki uşaklar bi yana
ana sen bi yana derdi
uşağın yakasından şöyle tuttu kızım
ebenize bakın ebenizi perişan etmeyin
bak ahrette yakanızdan tutarım dedi
onların yüzü hürmetine gidesim gelmiyo
tavuğu cücüğü var orada
şey ediyorlar
onun için geliyom kapıda oturuyom işte ciğer
derler ki birilikteydi
üst kat  görmediniz mi
üst gözleri yaptırdı da
hasta yattı iki ay
hemen inerdi sobamı kurardı
suyumu doldururdu çeşmeden
ana ne ördün nasıl oldun diye
uşağı yanımda yatırırdı te kaç sene oldu gidip geliyo doktora
gemik erimesi var
getti geldi getti geldi çaresi bulunmadı
çağarttırmş uşaklara
 beni çıkartmazdı üst kada
dayanamıyoduk
kendi de ağlardı ben de ağlardım
hasan demiş ebenizi getirin demiş
Gazi idi adı
vardım hacı dedim
ne diyon oğlum dedim
ne diyon oğlum dedim
ana dedi benim hayrım yok dedi
gayrı kurtulamam dedi
kurtulamam bundan dedi
hakkını helal eyle dedi
elimi öptü boynuma sarıldı
dedim ki oğlum ben öleyim de
sen beni göm dedim
ana dedi ağlayak da
benim yerimi su etme ahrette dedi
seni göremem ahrette ağlarsak
ağlama


ben burada çektim dedi
sen de aşağda çektin  çektin dedi

iki gün mü sürdü arada öldü
unutamıyom kızım

türküsü de var ya söyliyemiyom

ev tuttu da oturmadı
gelinini getirmedi
kurban oldum kadir mevlaam mirasini yedirmedi
bir ev tuttum oturmadı o da bana zor geliyor
söyletme yüreem dertli
yukarıya gidemiyom kardaşın kapısı kitli
yoncasın almış boyunu
kim verecek onun suyunu
kurban oğlum tel bıyıklı
kardaşların getirsin gelini

allah sabrımı ver allah

o öldü bir sürü uşağı kaldı
evlat i mi aboov
evlat sızısı başkaymış
kızıma da dayanamadım
kızım da öldü
bu kadar dokanmadıydı
bu oğlan pek dokandı
allah bundan daha göstertmesin cenabı allah
bir kahrını duyaydım zoruma da getmezdi
bir azarlaması da yok idi
pek severdi beni
pek severdi
ölürdü benim için

benim evim aşağdaydı
uç şimdi vardın ya orada gördün ya
ordan beni aldıllar
orda bir göz dam varıdı
oraya dıktı beni
ne pişirse getirirdi
bi yere gitse alır gelirdi
pazarcılar gelirken künde ağlarım
her pazar da
giderdi her pazar da gider idi
dolu dolu alır gelirdi
var yirmi kadar davarı var iyi
iyiydi halı vaktı da
gece korkuyom
evlat acısı zorumuş

allah diyom verdin sen aldın diyom
cenabı allah emaneti sana diyom
o zaman korkumuyom
acışıyom ne var
sırtında ceketinle

 allah dedim sabrımı ver
acışıyom dedim
oğlan dedi rahatsız mı ediyolar ne örüyollar
aha şurda mezerlik
aha şurda
dizlerim tutmaz oldu
gözlerim görmez oldu
aha şu gözüme baksana katrak kapadı
acıdan oldu
oğlandan kelli oldu


yaşlı yok benden gayrı hiç yaşlı yok
hiç kalmadı hep öldüler
beni koydu allah
oğlanın ardına ki bu acısını görsün diye
ihtiyarlıktan zor bişey yok
allah imandan ayırmasın da
kurban olduğum allah imandan ayırmasın ne bileyim
ahirette iman dünyada kuran
cenabı büyük allaha emanetimiz
gelin var böğrümde
yakın ha öyle olsa çığırırım
hasta olsam diyom

hasta değilim
yatıyom  kalkıyom
namazımı kılıyom yatsımı kılarım yatarım
ölümden korkmak günah imiş
hiç korkmam canım kurban allaha
alnıma ne yazıısa başıma o gelir
ahrette iman dünyada kuran

...

ceylan

"Yardımcı olun, anamı cesetten uzaklaştırın' dedim. benim de hiç gücüm kalmamıştı. ama tabii anam Ceylan’ı yerde bırakıp da uzaklaşmadı. kimse alamadı onu oradan. o parçalar o şekil eteğinin içinde oturdu saatlerce. Savcıya da o eteğinin içinde gönderdi parçaları. etekle birlikte tabutun içine koyduk."


Annesinin kuzusu, süt kuzusu, derya kuzusu güzeller güzeli üç yıl oldu ben anne olalı ve sen öleli sana ağlıyorum ben hâlâ. Ne zaman biri ceylan dese başka şey gelmiyor aklıma. Şimdi de bu şarkıyı yapmışlar sana, senin için. Susmuştum yine ağladım. Keşke geri getirse seni şarkılar yürüyüşler bilirkişiler yorum yapıcılar ağlayıcılar ben onlar... Ananın kucağına etekliğimle değil kucağımda sapasağam tek parça taşıyıp götürsem  sana tabaklarca makarnalar yapsam. Bayram geçti,  utanmadan bayramlaştık utanmadan yeni yılı kutlayacak bu kadar insan senin etrafa dağılan etlerini unutup hindilerini etlerini zıkkımlanacak pislikler. 12 ulan 12! Allah belanızı versin o kız koyun gütmeye gitmişti oyuncakçıya barbienin moda evi maketini almya değil. Ölmeden önce makarna istemiş annesinden yiyemedi aç öldü. Şimdi ben Yiğit yemeğini yemeyi reddedince bağırıp bunu yiyemeyenler var kalk sofradan defol gözüm görmesin  diyorum o zaman  bana bakıyolar ya gaddar ruh hastası anne diye... Sebebim var.



26 Kasım 2012 Pazartesi

pencere

 
 
 
 
 
Bir pencere, bakmaya
Bir pencere, duymaya
Bir pencere, yeryüzünün yüreğine ulaşan tıpkı bir kuyu gibi
Tekrarlanan mavi şefkatin enginlerine açılan.
Yalnızlığın küçücük ellerini
Cömert yıldızların verdiği gece bahşişi kokularıyla
Dolduran bir pencere
Belki de konuk etmek için güneşi şamdan çiçeklerinin gurbetine
Bir pencere, yeter bana

Oyuncak bebeklerin ülkesinden geliyorum ben
Bir resimli kitap bahçesinde
Kâğıt ağaçların gölgesi altından
Toprak yollarında geçip giden
Kurum mevsiminden, kısır aşk ve dostluk deneylerinin
Sıralarında veremli okulların
Alfabelerin soluk harflerinin büyüdüğü yıllardan
Ve karatahtaya taş sözcüğünü yazar yazmaz çocuklar
Ulu ağaçlardan sığırcıkların çığlık çığlığa kanat çırparak
Uçup gittikleri
O andan
Etobur bitkilerin köklerinden geliyorum ben
Ve hâlâ başım
Dopdolu
Bir deftere toplu iğnelerle
Çakılan
O kelebeğin yabancı sesiyle

Asılınca güvenim adaletin koptu kopacak ipiyle
Ve bütün kentte
Parıldayan ışıklarımın yüreğini parça parça edince onlar
Koyu renk mendiliyle yasanın, bağladıklarında
Aşkımın çocuksu gözlerini
Ve isteğimin acı şakaklarından
Fışkırdığında kan
Yaşamım artık
Hiçbir şey olmadığında, hiçbir şey olmadığında duvar saatinin
 tiktaklarından başka
Anladım birden yolum yok yolum yok yolum yok
Çılgınca sevmekten başka

Bir pencere yeter bana bir tek pencere
Bilince ve bakışa ve suskunluğa
İşte öylesine boy atmış ki ceviz fidanı
Anlatabilir artık genç yapraklarına tüm bir duvarı
Ve sor aynadan
Adını kurtarıcının
Ve işte senden daha yalnız değil mi
Ayaklarının altında titreyen yeryüzü?
Yıkıntı elçiliğini, peygamberler
Kendileriyle birlikte getirmediler mi çağımıza?
Ve yankıları değil mi o kutsal metinlerin
Bu patlamalar art arda
Bu zehirli bulutlar?
Ey dost, ey kardeş, ey herkes!
Yazın tarihini gül soykırımının
Aya vardığınızda!

Düşler
Ne kadar safsalar o yükseklikten düşer ölürler
Şimdi dört yapraklı bir yoncayı kokluyorum ben
Eski düşüncelerin gömütünde boy atmış yonca
Ve soruyorum saflığın ve bekleyişin kefeninde toprak olan o kadın
 gençliğim miydi benim?
Çıkabilecek miyim yeniden o merak merdivenlerinden?
Merhaba diyebilecek miyim o iyi Tanrı'ya çatılarda dolaşan?

Seziyorum zaman geçip gitti artık
Seziyorum an, tarihin yapraklarından benim payıma düşendir
Seziyorum aldatıcı bir aralıktır bu masa saçlarımla o garip ve kederli
adamın elleri arasında

Bir şey söyle bana
Teninin tüm sevgisini sana bağışlayan insan
Ne istiyor diri kalma duygusundan başka?
Bir şey söyle bana
Kıyısındayım pencerenin
Ve güneşle bağlantıda...

Furuğ Ferruhzad



23 Kasım 2012 Cuma

İbrâhim


ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm
güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı

ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim

 
Asaf Hâlet Çelebi


22 Kasım 2012 Perşembe

19 Kasım 2012 Pazartesi

HAH

Ey biri, ey kimse, ey hiç kimse, ey sen:
Nereyeydi o hiçbir yere gitmeyen yol?
Sen kazıyorsun ve ben kazıyorum
                      ve ben sana doğru kazyorum...

Paul Celan
"İçlerinde Toprak Vardı", Kimsenin Gülü

13 Kasım 2012 Salı

Tebdil-i Mekan

Şimdi daha bugün gidip koli bandı ve eski gazetelerle gelmişken eve. İzmir, Mardin, İstanbul. Saydım tam 8 ev. Bununla birlikte 9 olacak... İnsan gittiği yere ilk evvel kendini götürürmüş. Argosunu kullanır annem, hep olmadık yerde 'denize de gitsen bokun arkandan gelir' der.  İşte onun şarkısını dinledim bugün. Dinlemesem daha mı iyiydi sanki. Bunun da allah belasını versin!


Nereye gitsem yanımda götürüyorum çilelerimi
Valizimde taşıyorum keşkelerimi bilelerimi
Havalnmıyor, oyalanmıyor ruhum ne çare
Üstüne hasretle dolduruyorum filelerimi
Neresinden başlasam, eskisi gibi kolay olmuyor
Kelimelere itimadım kalmadı işim çok zor
İri yarı, kötü kalpli, boyalı, geçgin kadınlar gibi
Dil, çöplerini naylon torbalarında saklıyor
Tebdil-i mekanda ferahlık yokmuş aslında
Acının yüzölçümü yeryüzünden çokmuş aslında
Soranlara “eh işte idare ediyormuş” dersin
İyi niyetli değilseler üstü kapalı geçersin
Dilersen ara beni ya da yaz bana arada bir iki satır
Ya da yazma ne bileyim hani yani tutarsa tersin.

7 Kasım 2012 Çarşamba

Allah belânı versin şarkı!


sleep away

Hayat işte bazen hiç keyfiniz yokken size böyle küçük sürprizler yapar. Windows 7 kullanıyorsanız ve şimdiye kadar örnek müzik klasörünün yüzüne bakmadıysanız bugün açın. Orada sizi bu şarkı bekliyor olacak.
 
 

6 Kasım 2012 Salı

Süper trio: antihistaminik antienflamatuar antisekretuar

 Bugün ilk iş eczanaye gidip bu zımbırtıdan alacağım. Hatta o meşhur ıssız adaya düşersem yanıma alacağm üç şeyden biri  kesiniklle bu! Saydım, almam gereken b 12, demir ve d vitamini takviyelerini burun ve göz damlasnı saymazsak,  günlük sektirmeden içmem gerekenler sentetik tiroid hormonu, metformin, antihistaminik ve antienflamatuarla midede oluşacak hasar için bir de antisekretuar oh mis! Kaç etti? Çok etti.   Dün gece antihistaminik içip mışıl mışıl uyumam gerekirken aslnda sabah  ve yarım içmem gereken ilacımı tam içmişim. Fazla içince nasıl bir etkisi olduğunu bildiğim için kussam mı diye bile düşündüm. Sonuç sabaha kadar yanmdan kedi mi geçti, fare miydi o, duvardan ne sesi geldi, kalkıp perde mi yıkasam, yok ses çıkar, deterjan kokusundan durulmaz alerjim iyice azar, journal in kökü jour dan geliyo değil mi? Tabii ya jour da gün demek,  Barcelona'ya mı yerleşsek, barcelona güzel, kalbimin sesini duyuyorum normal mi ki, durur mu ki, deprem mi olacak sanki gibi kaygı bozukluklarıyla bu saati buldum. 
 
Bundan kelli durumu kabul ediyorum. Gencim, kimse yaşıma inanmıyor, yüzün de çok küçük gösteriyor, kaç yaşında doğurdun ki sen diyenlerin gazına gelip bu söylenenlere bir yandan sevinip bir yandan içim çürük diye üzülürken naapsaydm kırkıma kadar bekleseydim beklemedim naapaym saçıma röfle mi yaptırayım trnaklarımı mı uzatayım yiyorum işte beş yaşından beri boyum minik benim ondan öyle makyaj yapmıyorum ondan diye kimseye çemkirmiyicem.  Bu kutudan alıp çantamda taşıyıcam tam da sohbet üzerine 'canım bir bardak su alabiir miyim ilaç saatim geldi' deyip ahan da bu kutuyu gösterip ilacımı içicem, en azından şaşırsalar da benle paylaşmaz, en fazla içlerinden acıyıp ah yazık bu genç yaşta ne kadar ilaç içiyor deyip susarlar, ben de rahatlarım!
 
 

4 Kasım 2012 Pazar

Ne kadan da psişik bi o kadan hisli! Peh peh peh!

 
Ayrılık sahnesi güzel olur mu ya la? Olur işte! Ankaralı Turgut'un fizik kurallarını zorlayan sözlere sahip ' Atakule'den at beni in aşağı tut beni ' şarkısından sonra şimdi de Ankaralı Namık'ın 'kızlar dura dura hiç olur oğlan dura dura koç olur' isimli eseri içerdiği derin sosyo ekonomik ve psikolojik saptamalarıyla yeni gözdem. 
 
Anlaşılacağı gibi süper kaliteli damıtılmış iki kere rafine  bir müzik zevkim var! (Diyemedim ya la!)
 
 
 



2 Kasım 2012 Cuma

Biz'e güzelleme

Günlerdir bir şarkının duygusuyla uyanıyorum uyuyorum geçmiyor! 
 Böyle eski böyle içinde hapşırsan kağıttan ev gibi dört yana dağılacak bir Anadol içinde aynı Erol  Günaydın gibi gülen bir amcanın size yağmurlu bir günde seslendiğini düşünün. Arabaya yaklaşıyorsunuz size en yakın hastaneyi soruyor arabada Adile Naşit'e benzeyen karısı ve torunu var çocuğun ateşi çıkmış ve siz tarif etmekle kalmıyor ben bineyim size tarif edeyim mühim değil diyorsunuz. Torunu hastaneye yetiştiriyor onlara refakat ediyor üzerlerindeki para çıkışmayınca cebinizdeki son parayı veriyor ve işler yoluna girince vedalaşıp eve yürümeye koyuluyorsunuz ama yağmur yağıyor geçen bütün arabalar üzerinizi ıslatıyor üstelik yürürken boka basıyorsunuz şemsiyeniz yok ama sebepsizce manasızca bir gülümseme oturuyor yanak çukurunuza hah işte! Uzun oldu farkındayım ama öyle bir his işte. Bahsi geçen duygunun müsebbibi Flört zat-ı şahanelerinin Biz isimli güzide eseri! Son günlerde dinlediğim en mis fırından çıkmış tarçınlı kek kokusu, en mutlu çınlayan çocuk sesi en heyecanlı bakan babanın en huzurlu gülen annenin resmi...  Son zamanlarda o kadar çok senin için ölüyorum sen de sev sevmezsen Allah cezanı versin vermezsen geberirim gece bana gelsene ne dediğimi anladın acil durum gibi saçmalamanın sınırlarını zorlayan çöp şeyler duydum ki dinlemek denemez buna onların üzerine biz mentollü şeker gibi mineralli su gibi viks gibi!  Dedemi hatırlatan eskiyi hatırlatan güzeli özleten ama özletirken özlem duyacağınıza bugüne ne olmuş şimdi de olur ahan da soktum ayaklarımı suya ahan da köprü bak bu da korna değil horoz sesi naber diyen bir şarkı. Böyle büyük lafları var ama çaktırmıyor Mevlana'nın Mesnevi'sini okurken nasıl  bir tevekkül hissi sarıyorsa içimi, öyle. Biz ne güzel bir kelimeymiş yeni fark ettim ne güçlüymüş ne ağırmış hem ne hafif anladım. Sözleri mıh gibi manifesto gibi:

biz, rayında tren gibiyiz,
istersen binersin, istersen inersin

biz, bir nehirde su gibiyiz,
istersen içersin, istersen geçersin

gel ya da gelme, bizi düşünme,
biz hep burdayız
sev ya da sevme, istersen görme,
biz hep aşktayız
hayat, denizde dalga gibidir,
bazen yükselirsin, bazen devrilirsin

aşk, senin kalbinde saklı,
bulduğun belki sensin, belki de sen değilsin

gel ya da gelme, bizi hiç düşünme,
biz hep burdayız
sev ya da sevme, istersen görme,
biz hep aşktayız!



                 Aaah güzel İstanbul filmini  biliyor musunuz? Seyretmeyeni yaş odunla kovalarım! Orada Sadri Alışık ile Ayla Algan arasında şu diyalog geçer:

Ayşe: Ne yapacağız şimdi bundan sonra?
Haşmet: Bilmem. yaşıyoruz, iki kişiyiz ve birbirimizi seviyoruz. Korkma, Dünya'da her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur.
......................
Gerisi teferruat!  Aşk olduktan sonra, dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur.  Sevin ya da sevmeyin isterseniz görmeyin ey faniler!   Ya siz neredesiniz? Toplantıda, trafikte, mülakatta, avm'de, soyunma kabininde, süpermarkette cips reyonunda, televizyon karşısında? Peki ...

Sami Baydar...



Ne resmiyle tanışmışlığım vardı ne şiiriyle. Bugüne kadar... Utandım.  29 Ekim'de ölmüş. Ölenlerin izini sürüyorum ne zamandır. Beşir Fuad, Tezer Özlü, Didem Madak, Nilgün Marmara, Neşet Ertaş, Ulus Baker, Turgut Uyar, Tanpınar, Yavuz Çetin, İan, Louis, Amy, Virginia, Şemsa halam... Kimini ölmeden önce tanıdım, kimini öldükten sonra... Belki de aslında  hiç birini hiç... Tanıyorum dediğimiz her insanın aslında bize gösterdiğini biliyoruz daha fazlasını değil. Kendime yakın hissettiğim ne kadar insan varsa öldü ölmüş ölüyor  geriye böyle güzellikler kalıyor şiirler resimler ama onları yaşatmaya yetmiyor avutmaya yetmiyor bir nefes daha için... Ne var ne yok diye sorarken ben kendime bunca zamandır bir kitap yazmış meğer. Adı: "varla yok arasında" ...

O yeri biliyorum artık cevabı da buldum. Bir başka kitabının adında. Dünya'dan çıkış yolları... Onun da dediği gibi 'rüyalarsa dünyadan çıkış yolları'. Neyse ki hâlâ rüyalar var!
Geçen gün Yiğit'i uyutmadan önce okurum diye aldığım kitapların birinden tiksindim. Güzel çizimleri vardı. Adı Tilki ile doktor kurbağaydı ne kadar kötü olabilirdi ki. Arkasında siz sevgili çocuklar için seçtiğimiz muhteşem bir fabl serisi falan yazıyordu. Kapağını açıp okumaya başlayınca tek bir masaldan  değil kısa kısa fabllardan oluştuğunu fark ettim. Her sayfanın altında da üzerinde ders yazan bir kutucuk vardı. Fablı okudum  saçma sapandı anlam veremedim derse gelince 'Unutmayın, size daha önce kötülük yapanlar sonradan yine yapabilir' yazıyordu. Sinirimden kitabı yiyecektim. Ne yapacağımı bilemedim. Neydi ki bu! Şimdi bugün Sami Bayraktar'ın öldüğünü öğreniyorum resimler yaptığını şiirler yazdığını benim memleketimde yaşadığını ve bir resmine koyduğu beni dakikalarca ağlatan o adı...

Ve evet! Ben de bir resmine koyduğu ad gibi 'Aptal değilim kendimden çok başkalarına güveniyorum.'!

Aşk

Ben, kaplumbağaların çıldıramasında
işe yaramaz kanıtların sahibiyim.
Günlerce bir deniz kıyısında yürüdüm
bilmiyordum yüreğime bir gün
anımsanan insan gücü saklanacak.
Hiç belirtmeyecek bunu tanrı
zaman mutluluk verecek
yaşam iki dakika içinde
anlamadığım şeyleri yok edecek.
ve sen bir yaprak gibi yumuşayacaksın
benim sustuğum yerde.
Ve odaları olanların ürküsüyle
karanlıktan kopacaklar yürekler.
Sanki kısa bir zamandır seni bekleyen
bir bira gibi köpük içinde.
Bir mutluluk daha unutuyor o eski dilli sevgilim
eski rüyalara bakarak.
Ve dinliyor şimdi sözümüzü
hep peşimizden izimizi sürmüş bir gelecek.
O da çiçeklere terk edildiği zaman
bozulmasın dostluğumuz
kötü davranan rüya olsa bile.


                                                       Sami Baydar

Dünya İnancı

ayla aramızda bu görünen deniz
kısa dağlar yok
başka bir uzaklık var
onun aysarlığında var

maddeye dönüşmüş
yanıma dek gelen engebeye bak
kuş uçumu dedikleri uzaklığa bak-

eğer kıvrımlardan çatlamadıysa
başımın altındaki yastık
ayışığından kurumadıysa gitarım
kabımdaki sütü içmediyse aslan

kalbim her renkte çizgiyle
almıştır bu gece kanıma ayışığını
burada düş görmediğime inan
aslan seni bekledi-

bir güneş dönüyor sana
senin bir düşün olsun, bunu al-
                       
                                                       Sami Baydar