13 Nisan 2012 Cuma

Bir ana Radical Noise'dan Bazen'i dinlerse




Sevgili Radical Noise, yaptığın müzikle sanırım   lisenin son yıllarında tanıştım. O zamanlar ergen tribi sandığım sonradan çok farklı sebeplere dayandığını keşfettiğim bir tavırla mütemadiyen plan b isimli kasetini dinliyordum. Kaset dedim farkındaysan! Tabi oğlum o zaman walkman vardı bir kere. Mor batik bir elbisem vardı onu ve mor konverslerimi giyip walkmane de plan b kasedini koyup dünyanın bütün belaları beni bulmuş  gibi bir ifadeyle yürüyordum sokakta. Evdeyken de kendimi odama kapatıp o yaşta okumamam gereken ne kadar kitap varsa okuyup bunalıp ergenlikten akabinde de bu depresyondan kurtulmayı bekliyordum. Ama öyle olmadı ben ergenlikten çıktım ama beraberinde girdiğim depresyondan çıkamadım.

Hâl böyleydi sevgili Radical Noise. Özellikle bazen isimli eserini yıllara yayarak dinledim en depresif anlarımda mırıldandım bir yandan ağladım durdum. Bazen'in laneti beni takip etmeye devam etti. Her neyse seneler sonra ne anlatıyorum ben di mi? Şunu anlatıyorum anacım. Ha ha ha! Anacım tabi! O asi kız evlendi çocuğu var evde oturuyor! Göt göbek bağladı. İster beğen ister beğenme canım hedefin bu muydu bilemem ama kitlen bu yani.  Neyse yazımın konusu senelerce dinlediğim bazen isimli güzide eserin. Kendisini gerek gördüğüm hallerde özellikle depresyondayken eser miktarda dinledim. Ama bu eser miktarla kalmamış ki dinledikçe depresyonum arttı ve birden bir şeyi fark ettim. Ben nakaratta salık verdiğin gibi tam da öyle günlerde umudu falan büyütemiyordum içimde yatıp depresyona girdikçe büyüyen bir şey vardı ama. Popom! Takdir edersin ki büyüyen bir popo fark edilmeyecek bir şey değildir.
Her neyse, annelik sonrası değişen hormonlarım ve yaptırdığım tam kan sayımı sonrasında şarkıyı yeniden dinledim ve tarihi bir gerçeği gün yüzüne çıkardım! Aşağıda yaptığım analizi bence dikkate al ve terliksiz gezme.

Sabahın sesi kulaklarımda biri pencereyi açmış yine (Annen o biri! Zart zurt edeceğine bırak açsın acık içeri hava girsin beynine oksijen gitsin kan gitsin. Açtırmıyorsun ki düzelesin!)
ekşi yorgun bir tat ağzımda (ferritin seviyen düşmüş anacım anemi başlangıcından o)
şehir gri kefeninde sakin (havalar da bir türlü düzelmedi gitti ondan hep bunlar)
davetsiz konuklarla tedirgin
güneş kararsız, yolum uzun
hani olur ya bazen, kaçarsın her şeyden
hani olur ya bazen, şarkı biter aniden
(biter çünkü muhtemelen ya walkmanin pili bitti ya da annenin kafası davul oldu ne bu tencere tava müziği kafam şişti kapat artık dedi)
işte böyle günlerde, hep uyumak istediğinde
tam da böyle günlerde; umudu büyüt içinde...
(Umudu büyütmüş! Ne demiş atalarımız? Umut fakirin ekmeği! Ekmek boş kalori gereksiz karbonhidrat umut falan büyütme! Kilo yapar! Umut büyümez anacım götün büyür! Uyu uyu nereye kadar tam da böyle günlerde kalk git bir tam kan sayımı  ve vitamin d 20 hidroksi testi yaptır muhtemelen demir ve d vitamini takviyesiyle kendine gelirsin.)
şehrin toprağı altımda inlese ufakça irkilsem (sen öyle götünü büyütüp kiloları aldıkça o toprak altında inliyor zaten ama senin irkildiğin falan yok aynalara küsmüşsün kalk da bir bak ne halde olduğunu gör titre sarsıl ve kendine gel. Muhtaç olduğun vitamin ve mineral depoların boşalmış bir an önce doldur)
sesime ses verse bir martı ( peygamber falan değilsen hayvanlarla iletişime geçemezsin saçmalama! Omega üç takviyesi de al. Balık yağı iç martı kovalayacağına. Acık beynin çalışsın)
yalnızlığın öbür ucunda bir dost daha var diyebilsem
hani sen hiç gitmesen...
(giden gitmiş seçimini yapmış ölenle ölünür ama olanla olunmaz bitmiş gitmiş. Yanı başındaki dostlarınla idare et emi canım)
Yapmış olduğum analiz doğrultusunda dediklerimi uygula. Umarım beynine oksijen yanaklarına kan gelir, sen de kendine gelirsin canım. Neticede bir tek ergeni bile topluma kazandırırsak ne mutlu bize! ne diyorum, sağlam kafa sağlam vücutta bulunur  falan işte.

12 Nisan 2012 Perşembe

Ey ruh! Geldiysen otur şöyle yorulma varislerin ağrımasın anacım

Geçen bi rüya gördüm sabah niyetine (ne demekse artık)! Bomboş topraklı bir yolun ortasında öylece duruyorum. Yolun bir tarafı geçmişe diğer tarafı geleceğe gidiyormuş. Geleceğe giden yolu kollarımı açarak yüremem gerekiyomuş olur da kapatırsam başıma felaketler geliyormuş çok büyük tehlikeler bekliyormuş beni! Kollarımı açıp yürüyorum ama yürü yürü bitmiyor kollarım yoruluyor. Yolun geçmişe giden tarafına doğru yürümeye karar veriyorum. Geçmişe giden yolu seçersem geçmişimde tercih ettiğim, yürüdüğüm yolu tercih etmemen gerekiyormuş, önceki yıllarda geçmiş zamanda yaşadığım olayları tekrar yaşamadan yürümeliymişim, yanlışlıkla yaşadığım yola girersem yol üstüme çöküyor bildiğin toprak ve moloz yığınının altında kalıyorum yol kapanıyor bugünde kilitli kalıyorum. Bugünde de kalmak istemiyorum niyeyse! Rüya rüya değil kabus mübarek. Bu kadar sıkıntı yetmiyormuş gibi rüya değil de aksiyon filmiymiş gibi peşimde kötü adamlar var! Geleceğe koşayım diyorum kollarım açık yürümekten yoruluyorum içimden ruhum yorgun diye mırıldanıyorum sürekli. Ruhuma ne oluyorsa! Kaçmak için geçmişe yürümeye karar veriyorum, çocukluk anılarıma rastlıyorum daha önce yaşadığım şeyler olduğu için yine göçük yine toprak. Hızlı hızlı düşünüp geçmişi hatırlamaya tercihlerimi hatırlamaya çalışıyorum bunu yapmıştım o zaman onu yapma oraya gitme falan diye tedirgin halde hızlı hızılı düşünüp karar vermeye farklı tercihler yapmaya çalışıyorum ama adamlarla aramdaki mesafe kısalıyor üstelik geçmişe gittikçe ufalıyorum çocuk halde daha hızlı yorulyorum adımlarım da küçülüyor.  Vazgeçiyorum... Ruhum yorgun diye diye mırıldanıyorum. Şükür uyanıyorum ama dayak yemiş kilometrelerce yürümüş gibi yorgun...

10 Nisan 2012 Salı

ille de roman olsun ister çamurdan olsun

10 yıl olmuş  seyredeli. En biriciklerimden!  Toni Gatlif'in en bi şahane filmi Gadjo Dilo'dan bana kalan en güzel anı Rona Hartner'ın şopar halleri, Romain Duris'in doğallığı, filmin süper ötesi müzikleri, Adrian Simionescu ve bu şarkı. Gökçe'nin iğrenç tuttu fırlattı uyarlamasına inat, ille de hakikisi.


9 Nisan 2012 Pazartesi

Black Mirror


-Ayna ayna söyle bana bu dünyada insan ırkından daha zavallısı var mı?
-Ayna ayna söyle bana gerçekten mutlu son diye bir şey var mı?
-Cevap veriyorum; yok. İki sorun için de cevabım yok.  Yok! Çünkü bütün mutlu sonlar hayal, bütün mutsuz sonlar da hayat ürünüdür.

İngilizler dizi demeye dilimin varmadığı, benim diyen filmle boy ölçüşecek  üç ayrı hikayeden oluşan ama aynı temalı 3 bölümlük bir mini dizi  yapmış ki tadından yenmez hatta midenize öyle bir oturur ki uzun süre yumruk yemiş gibi gezer uykunuzdan olur yemeden içmeden kesilirsiniz. Her türlü küfür içerikli şaşkınlık nidası eşliğinde seyrettim bol bol çüş, oha, yok artık ve hass..tir dedim, kalktım bi su içtim, iki volta attım, birinden diğerine ara vermeden, soluk alıp verişim düzene girmeden sakinleşmeden geçemedim. Üçleme üçleme değil başyapıt, dizi dizi değil meydan dayağı, ayna ayna değil acem kılıcı mübarek! Temiz bi dayak yiyip kendinize gelmeyi göze alıyorsanız sonra da elinize tutuşturulan kara aynada dağılan suratınıza bakmaya dayanabilirim diyorsanız buyurun buradan...

http://www.dizimag.com/black-mirror